Astımı olan çocukların anneleri bize hep şöyle yakınırlar: "Doktor Bey, bakın şu kapıcının çocuklarına. Üstleri başları, elleri yüzleri kir içinde. Bütün gün sokakta tozun toprağın içindeler. Betona oturuyorlar. Koşuyor, terliyorlar. Sokaktan pis şeyleri alıp yiyorlar. Yaşadıkları kapıcı dairesi güneş almaz, küçücük rutubetli bir yer. Üstelik babaları o tek odalı yerde püfür püfür sigara içiyor. Ama, çocukları ne kadar sağlıklı, ne astımları var ne alerjileri. Turp gibiler maşallah". Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, bazı çocukların neden astıl olduklarını Mynet okurları için yazdı.
Bizim bir tek çocuğumuz var. Gözümüz gibi bakıyoruz, yediğine, içtiğine her şeyine dikkat ediyoruz. Doğduğu günden beri doktor kontrolünde. Bütün aşılarını yaptırdım. Odası, giysileri tertemiz. Evimizde asla sigara içilmez. Azıcık terlese hemen iç çamaşırına kadar değiştiririm. Gece en az 3 kere kalkar üstünü kontrol ederim. Ama bizimki en ufak bir üşütmeden hemen hastalanıyor, öksürüyor, nefesi tıkanıyor. 15 gün iyi, 15 gün hasta. Ayda 2-3 kere doktordayız.
Nedir bizim suçumuz, kabahatimiz?"
ALLERJİK HASTALIKLARIN NEDENİ TEMİZLİK Mİ?
Dünyanın bütün ülkelerinde her geçen gün artan astım, saman nezlesi, egzama... gibi hastalıkların "aşırı temizlik ve titizlikten" kaynaklanabileceği ileri sürülüyor.
"Hijyen teorisi" olarak bilinen görüşe göre, bu durumdan bebeklerin hayatlarının ilk döneminde çok temiz ortamlarda büyütülmeleri ve mikroplarla çok az karşılaşmaları sorumlu tutuluyor. Çünkü, özellikle yaşamın ilk yıllarında geçirilen enfeksiyonlar çocuğun ateşlenmesine, öksürmesine neden olsa da, onu rahatsız etse de, faydaları da var. Çocuğun bağışıklık sistemi bu enfeksiyonlar sayesinde virüslerle, bakterilerle savaşmayı öğreniyor ve güçleniyor.
Buna karşılık bebek çok fazla mikropla karşılaşmıyor ise, bağışıklık sistemi güçlenemiyor ve "boş kalmış, işi gücü olamayan kişiler" gibi "Acaba ben ne yapsam" diye şaşkınlığa düşüyor. O da bu sefer tutuyor, karşılaştığı toz, tüy, polen, küf... gibi maddelere mikropmuş gibi davranıyor, onlara karşı hak etmedikleri aşırı tepkiler gösteriyor ve işte bunun sonucunda da alerjik hastalıklar ortaya çıkıyor.
TEMİZLİK TEORİSİNİN KANITLARI
Gerçekten de bu hijyen, yani temizlik teorisini doğrulayan pek çok kanıt var.
Meselâ, astım ve diğer alerjik hastalıklar kalabalık ailelerin çocuklarında daha az görülüyor. Çünkü, çok kardeşi olan, kalabalık bir ailede büyüyen bebekler daha çok mikrop alıyor ve daha fazla enfeksiyon geçiriyorlar. Aynı şekilde, doğduğu günden itibaren evinde kedi, köpek... gibi hayvan beslenen çocuklarda da alerjik hastalıkların görülme oranı daha az, zira bebek evdeki hayvanlarda bulunan bakterilerle karşılaşıyor. Araştırmalar, gene aynı nedenle erken yaşta kreşe gönderilen çocuklarda da, köy ve çiftliklerde büyüyen çocuklarda da alerjik hastalıkların daha seyrek rastlandığını gösteriyor.
Buna karşılık, büyük şehirlerde doğan ve apartman dairelerinde "el-bebek gül-bebek" sarılıp sarmalanarak, odası her gün silinip süpürülerek, yatak takımları, çarşafı haftada bir değiştirilerek, sık sık yıkanarak bin bir ihtimamla "tertemiz" bir ortamda büyütülen çocuklar ise alerjik hastalıkların pençesine kolayca düşüveriyor. Çünkü, bu çocukların ne kardeşleri var, ne de onları öpüp koklayan ve bu sırada taşıdıkları mikropları onlara bulaştıran akrabaları veya diğer misafirleri. Üstelik bu yavrular kızamığa, boğmacaya, çocuk felcine, hepatite karşı aşılanıyor. Azıcık ateşleri çıksa, biraz burunları aksa, boğazları kızarsa hemen antibiyotikler veriliyor.
Böyle "tertemiz" ortamlarda büyüyen çocukların bağışıklık sistemleri mikroplarla karşılaşmadıkları için kendine, savaşacak yapay düşmanlar arıyor. Tutuyor, evdeki tozlara, küflere, polenlere mikropmuş gibi davranıyor, onlara anormal tepkiler gösteriyor, onları yok etmeye çabalıyor. İşte, bağışıklık sisteminin aslında kimseye zararı olmayan bir takım maddelere karşı gösterdikleri olmaması gereken abartılı tepkiler karşımıza alerjik hastalıklar olarak çıkıyor.
Yazı: ahmetrasimk@mynet.com
Prof.Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın diğer yazılarını okumak için tıklayın