SAMSUN (İHA) - Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği (MÜSİAD) Genel Başkanı Dr. Ömer Bolat, ekonomik gelişmenin devam ettirilebilmesi için 3İ formülünü önerdi. Bolat; istikrar, istihdam ve ilerleme olan 3İ formülüyle istikrarı bozmaya yönelik tahrik ve gerginliklere de fırsat verilmemesinin önemine dikkat çekti.
MÜSİAD Samsun Şubesi tarafından Gülhan Restorant'ta düzenlenen ve Vali Mustafa Demir, Defterdar Mustafa Görmezoğlu, Emniyet Müdürü Mustafa İlhan, Milli Eğitim Müdürü Cevdet Aydın, Sanayi ve Ticaret İl Müdürü Ahmet Arslan, AK Parti Samsun Milletvekilleri Mustafa Demir ve Mehmet Kurt, AK Parti Samsun İl Başkanı Fuat Köktaş, Şoförler ve Otomobilciler Odası Başkanı Fevzi Apaydın, belediye başkanları ile sanayici ve işadamlarının katıldığı toplantıda konuşan MÜSİAD Genel Başkanı Dr. Ömer Bolat, Türkiye'nin ekonomik gelişmeleri ve sıkıntılarına değindi.
Son 50 yıllık sürecin kabus dolu yıllarının ardından 3 Kasım 2002'yle birlikte istikrar ve güven ortamına kavuşulduğunu, müteşebbis için en hakiki teşvikin aslında siyasette ve ekonomideki güven ve istikrar olduğunu dile getiren Dr. Ömer Bolat, "Ülkemizde son haftalarda tahrik ve gerginliklerle istikrarın önüne geçilmeye çalışılıyor. Sağduyulu hareket etmeli ve istikrarsızlığa meydan vermemeliyiz. 85 yılda 59 hükümet kurulan, 15 ekonomik kriz yaşayan, 18 stand-by anlaşması imzalanmak zorunda kalınan ve 19.'su da yapılacak olan ülkemizde statükoculuk anlamında değil ama sürekli ilerlemeyi öngören istikrarı korumalıyız" dedi.
3 Kasım sonrası 3Y formülüyle yasalar, yoksulluk ve yolsuzlukla mücadeleyi istediklerini, şimdi ise bunlar tam manasıyla ortadan kalkmasa bile Türkiye'nin önünde 3İ, yani istikrar, istihdam ve ilerleme formülünün olması gerektiğini ifade eden Bolat, yenilik ve rekabeti arttırma anlamında 3İ formülüne sıkı bağlanılmasının önemini vurguladı.
"3 YILDIR EKONOMİ YÜKSEK ORANDA BÜYÜYOR" Ekonominin bütün sorunları çözülmemekle birlikte 3 yıldır yüksek oranda büyüme trendi gösterdiğine dikkat çeken Bolat, "Türkiye'miz, ihracatını son 3 yılda 2 katına çıkardı. İhracatçıların tüm feryatlarına rağmen bu yılın ilk 3 ayında ihracat yüzde 26'lık artış sağladı. 2004'te 9.9 gibi dünya ölçeğinde büyüme sağlandı. Enflasyon yüzde 8'e düşürüldü, faiz oranları yüzde 65-70'lerden bono bileşik faizlerinde yüzde 17'lere, reel faizlerde de yüzde 34'ten 9-10'lara kadar çekildi. Yatırımlarda önemli artışlar var. 2002'de 22 katrilyon, 2003'te 33 katrilyon, 2004'te de 61 katrilyonluk bir artış oldu. Bu olumlu tabloda hükümetin çabalarının ve güven ortamının büyük rolü var. Ama özellikle özel sektörün sağladığı dinamizm ve verimlilik artışının da büyük payı unutulmamalı. Hele yaşanan ağır krizlerden sonra özel sektörün bu dinamizmi gösterebilmesi taktire şayan. Kemer sıkma politikaları devam etmekte. Ağır kamu borç stokunun faizler üzerinde oluşturduğu riskler ve özellikle yüksek faiz düşük döviz kuru politikasının adeta bir enflasyonu düşürmek için Merkez Bankası sırtından örtük çıpa olarak kullanılmasının ihracat üzerindeki olumsuz ama ithalat üzerindeki kamçılayıcı etkisi nedeniyle dış ticaret ve cari işlemler açığımız üzerindeki ciddi riskler ise maalesef devam etmekte" diye konuştu.
Ülkede 644 bin işsize, özel sektörün 61 katrilyon, kamunun da 7.5 katrilyon TL'lik yatırımı sayesinde iş verildiğini, ancak her yıl işsizlerin sayısına 650 bin kişi eklendiğinden işsiz sayısının 2.5 milyonun altına düşürülemediğini ifade eden Bolat, bu nedenle Türkiye'nin yılda ortalama yüzde 7-8'lik sürdürülebilir büyümeyi tutturmak zorunda olduğunu kaydederek, işsiz sayısının ve ekonomik gelişmenin bu sayede sağlanacağını açıkladı.
"KÜÇÜK ESNAFIN SATIŞLARI BIÇAK GİBİ KESİLDİ" Çin mallarının Türk üreticileri üzerinde oluşturduğu baskıların, petrol fiyatları baskılarının ve döviz kurunun yüksek faiz politikası nedeniyle baskı altında kalmasının ihracatçıları olumsuz etkilediğine işaret eden Dr. Bolat, "İhracatçılarımız bu dönemde girdilerini ithal girdi olarak temin yolunu tercih ediyor. Çünkü kur düşük. Böylece ihracattaki artışı sağlamaktalar. Ama sonuçta yan sanayi niteliğindeki tüm üreticiler bundan zarar görmektedir. Aralık ayından bu yana son 4 aydır piyasalarda ciddi durgunluk var. Küçük esnaf açısından satışlarda bıçak gibi kesilme durumu söz konusu. Bu durum, Türkiye'nin yaşadığı 1999 ve 2001 krizleriyle tüketimlerin bastırılmasından ve 2003-2004'te ertelenmiş tüketim talebinin aşırı boyutta karşılanmasından kaynaklandı. Şimdi tüketici birikmiş kredi kartı borcunu ödüyor. Zaten Türkiye'de bütçe içinde faiz giderleri yüzde 37'lik bir kısmı oluşturmakta. Bu yüzde 70'lerden düşürüldü ama sabit gelirli işçi, memur, çiftçilerin gelir artışları enflasyonun üzerinde olmadığından satın alma gücü bulunmuyor. Anadolu'da bir de tarıma dayalı bölgelerde tabii afetler, fındığı dolunun vurması, kayısıyı soğuk havanın vurması ciddi gelir kaybına yol açtı. Bu da piyasaları oldukça geriletti. Aynı şekilde kredi kartlarına yoğun taksitler uygulanması piyasadaki satışların ve paranın büyük ölçekli perakende zincirlerine yönelmesini sağladı. Özellikle arkalarında banka gücü bulunan büyük perakende grupları piyasada zaten çok fazla olmayan tüketim talebini vakum gibi kendilerine çektiler. Bu nedenle küçük esnafın satışları azaldı. 'Serbest piyasa, küçük esnafta çözüm arayışında olsun' katı anlayışında olunmamalı. Hiçbirimizin Türkiye'nin temel dinamikleri olan esnaf ve KOBİ'lerin ciddi manada karşılaştıkları sıkıntılara kayıtsız kalması düşünülemez. Hükümet KOBİ ve küçük esnafın sorunlarını çözmelidir" şeklinde konuştu.
"TÜRKİYE'DE, EKONOMİDE VİTES YÜKSELTİLMELİ"
Küçük esnafların birleşmeleri, KOBİ'lerin de bazı hizmet alımlarında el ele vermesi ve girdileri ucuza mal etmesi gerektiğini vurgulayan Bolat, iş dünyasının isteklerini ise şöyle sıraladı:
"Her şeyden önce Türkiye'de ekonomide vites yükseltmeye ihtiyaç var. Türkiye'nin bugünkü ekonomik şartları IMF ile Aralık 1999'da 17. stand-by anlaşması yapılması durumundan daha iyi durumda. Krizler döneminde bu yangını söndürmek için acı reçeteye ihtiyaç vardı. Borç aldığımız çevreler de bize acı reçeteyi empoze ediyorlardı. Bugünün şartlarında sürdürülebilir büyümenin zeminini hazırlamamız, yatırım, istihdam, üretim ve ihracat seferberliğini mutlaka uygulamaya koymamız gerekli. Dün bizden geride olan ülkeler bizi fersah fersah geçti. İşte İrlanda'sı, Güney Kore'si, Malezya'sı büyük adımlarla ilerliyor. Çin son 20 yılda ekonomisini 4 kat büyüttü. Biz 1990 başlarında milli gelirimiz 3 bin 200 dolarken bu sene ancak 4 bin 172 dolara ulaşabildik. Onda da büyümenin etkisi olsa dahi döviz kurunun düşük olmasının payı da var. Bu nedenle Türkiye büyümek durumunda. Ülkemizde AR-GE teşviklerine büyük ihtiyaç var. Türkiye'de 1 günde 180 trilyon faiz ödeniyor, KOSGEB'e de bir sene de 180 trilyon TL ancak tahsisat yapılabiliyor. O da bürokrasi çarklarının arasında 3.5 aydır uygulamaya konulamıyor. Ancak imza aşamasına gelebildi. Salt iç piyasaya çalışanlar durgunluktan şikayetçi. Yüzde 50-60 nispetinde ihracat yapanların işlerinin iyi olduğunu biliyoruz. İç piyasa ve ihracatta üreticilerimiz denge sağlamalı. Hükümet, kredi kartlarına bir disiplin getirmeli. BDDK'nın hazırladığı kredi kartlarına disiplin getiren kanun taslağının acilen TBMM'ye sevk edilerek kanunlaşmasını bekliyoruz. SSK ve Bağ-Kur borçlarında ikinci bir af projesine ihtiyaç var. Borç uzun dönemlerle taksitlendirilmelidir. Çünkü alacaklar 15.5 katrilyon TL'yi aşmış durumda. Böylece sosyal güvenlik açıklarını kapama konusunda önemli bir hamle yapılmalı. Kamu alımlarında yüzde 40-50 yerinden alım şartı getirilmeli. Büyük perakende mağaza zincirleri şehir dışlarına kurulmalı. Lobi baskılarıyla geri çekilen kanun yeniden gündeme getirilmeli. Ekonomide durgunluk tekstil, gıda ve inşaat malzemeleri sektörlerinde. Büyümede ağırlıklı pay otomotiv, dayanıklı tüketim ve büro işlem makinelerinde. Tarım, inşaat ve gıda da büyüme zayıf. Yeni istihdam ve yeni girdi kullanılması için durgun sektörler desteklenmelidir. Tekstilde KDV yüzde 8'e düşürülebilir. Böylece kayıt dışı da azaltılır. Emlak alımında belli bir süre vergi alınmamalı. Kira öder gibi taksitli mülk alımına geçilmesi yönündeki çalışmalar hızlandırılmalıdır. Sıkıntılar aslında Türkiye'nin ağır borç stokundan kaynaklanıyor. Kamunun borcu (iç-dış) 326 katrilyon TL'ye ulaşmış durumda. Bunu ödemek kolay değil, faiz yükü dahi yılda 40 milyar doları götürüyor. Son 3 yıllık ekonomik büyüme artışıyla net ve brüt borç stokunda önemli iyileşmeler sağlandı. İnkar edilemez. Yüzde 91'lerden yüzde 63.5'a kadar düşürülebildi ama şunu bilmeliyiz de bu oranı yüzde 50'lere indirebildiğimiz taktirde ve şu anda yüzde 9'larda olan reel faizi büyüme hedefinin altındaki yüzde 5'lere çekebildiğimiz taktirde bütçe de rahatlayacak, borç stokundaki azalma da sağlanacak"
"DEVLETİN YENİ GELİR KAYNAĞI VERGİ DEĞİL 2B OLMALI" Devletin yeni gelir kaynaklarına ihtiyacı olduğunu ancak bu kaynakların vergi olmaması, bu anlamda 2B Yasası'nın çıkarılması gerektiğini söyleyen Bolat, yasanın çıkmasını beklediklerini belirtti. Bolat, yasaya orman arazileri işgallerinin tekrar yaşanmaması için ağır müeyyideler eklenmesi gerektiğini de vurguladı.
Hazinenin oldukça geciktiği kira sertifikası, gelir ortaklığı senedi gibi yeni gelir kaynaklarının da çıkarılmasının önemini anlatan Bolat, şöyle devam etti:
"Sermayenin rengi tartışmaları yapılmamalı. Doların yeşili bu ülkeye gelebiliyor da, körfez sermayesi neden gelmesin? Bunun izahı olamaz. Dünyada 1.5 trilyon dolar körfez sermayesi var. Bunun 400 milyar doları faizli enstrüman istemiyor. Faize alerjileri var. Bu sermayenin 5-10 milyar dolarını Türkiye'ye çekebilmemiz lazım. Sıcak para istemiyoruz. Yüksek faiz, düşük kur makasından kazanıp yılda yüzde 36 dolar bazında para kazanacak sıcak para istemiyoruz. Doğrudan yatırımların peşinde olmalıyız. Özellikle de yeni gelir kaynakları bularak hazinenin borç yükünün azaltılması, böylece bütçenin denk bütçeye ulaşacağı günleri özlüyoruz. Nitelikli işgücü sıkıntısı çeken binlerce KOBİ ve reel sektör işletmecisi için mesleki eğitime önem verilmeli. Cefa olmadan sefa olmaz. Sağlık, eğitim, adalet sisteminde yeniden yapılanmaya ihtiyaç var. Geleceğimiz için yeniden yapılanmayı gerçekleştirmek zorundayız. Geleceğin yenilikçi, rekabetçi yapılanmasını oluşturmalıyız. Teknoloji ve katma değer yoğun ürünleri ve hizmetleri geliştirmek zorundayız"