HABER

Sermaye ırkçılığı yapmıyoruz

Sermaye ırkçılığı yapmıyoruz

İSTANBUL (İHA) - Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye ekonomisinin 3 yılda dünyanın en büyük 17. ekonomisi haline geldiğini belirterek, "Sermaye ırkçılığı yapsaydık, özel sektörümüz bugün dünyanın her yerine ürünlerimizi satamaz, ihracatımız tarihi rekorlar kıramazdı" dedi.

Yabancı Sermaye Derneği'nin (YASED) Ceylan Intercontinental Otel'de düzenlediği "Fırsatlar Ülkesi Türkiye" konferansının son gününde Başbakan Recep Tayyip Erdoğan konuştu. Türkiye'yi doğrudan yabancı yatırımlar için çekici bir hedef ülke haline getirmeyi amaçlayan konferansta konuşan Erdoğan, bir ülkeye yabancı sermayenin gelmesinde en önemli payın, marka yönetme bilincine sahip bu tür çabaların sahiplerine ait olduğunu söyledi. İçeride iyi bir ekonomi yönetimiyle bir çok şeyin başarılabileceğini belirten Erdoğan, "Güven ve istikrar ortamını da sağlayabilirsiniz. Ön görülebilir, sürdürülebilir bir büyüme ivmesini yakalayabilirsiniz, ülkenizin atıl kapasitesini harekete geçirebilir, insanınızın gizli potansiyelini ortaya çıkarabilirsiniz ancak yine de kayda değer oranlarda yabancı sermaye çekebilmek için bunlar tek başına yeterli değil. İyi bir pazarlama stratejisine, başarılı bir marka yönetimine muhakkak ihtiyaç olacaktır. Aksi halde elinizdeki markanın sahip olduğunuz o büyük potansiyelin değerini sizden başka kimse anlamaz. Siz yerinizde otururken kimseden ekonomide ulaştığınız başarıların takdir etmesini bekleyemezsiniz. Aşkla, şevkle, heyecanla, daha da önemlisi bilimsel bir stratejik planlamayla elinizdekini çok iyi pazarlamanız gerekir. Uluslararası sermayenin yönünü kendinize, ülkenize ancak bu şekilde çekebilirsiniz" dedi.

Başbakan Erdoğan, AK Parti hükümetinin bunu başarmaya çalıştığını belirterek, "Gayretimiz, çabamız sadece bunun içindir. İçeride güven ve istikrar ortamını kalıcı hale getirerek, dışarıda da gece gündüz demeden Türkiye'yi anlatmaya çalıştık. İlk günkü kararlılığımızla anlatmaya da devam ediyoruz. Bunu anlamayan, anlamamakta direnen ve bilimsel olarak bunun izahını anlamak istemeyenler olduğu gibi, 'hala ben bunu araştırmayacağım' diyerek, anlamamakta direnenler de var. Biz yolumuza aynı anlayışla gideceğiz. Dünyada tüm siyasi olayların aynen nasıl ekonomideki bu metahın pazarlaması gerekirse, siyasetin pazarlaması, sosyal olayların pazarlaması vardır. Bunların böyle bilinmesi bilimsel bir gerçektir" diye konuştu.

"DEMOKRASİYE YATIRIM YAPTIK" Türkiye'nin kısa zamanda siyasetini ve ekonomisini sağlam temellere oturttuğunu ifade eden Erdoğan, bu temelin demokrasi, hukukun üstünlüğü, emniyet ve güven duygusunun yerleşmesi olduğunu söyledi. Erdoğan, Türkiye'nin bir cazibe merkezi, bir yatırım ülkesi haline geldiğinin altını çizerek, "Hükümetimiz demokrasiye yatırım yaparak ekonominin temelini sağlamlaştırmış, işleyen bir pazar ekonomisini de hayata geçirmiştir. Demokrasiye yaptığımız yatırımın meyvesini ekonomide aldığımız için Türkiye ekonomisi 3 yılda dünyanın en büyük 17. ekonomisi haline gelmiştir. Demokratik ortam güçlendikçe faizler 3 yılda 56 puan düşmüştür. Biz göreve geldiğimizde faiz oranları yüzde 70'ti. Şu anda yüzde 14. Aradaki fark 56. Bunun Türkiye'ye kaybı veya kazanımı 1.5 ile 2 katrilyon arasında değişmektedir. 3 yılda Türkiye'nin kazanımı yaklaşık 90 katrilyon civarındadır. Türkiye büyük reformlara imza atmış ve AB müzakerelerine başlayacak noktaya gelmiştir. Bunların hepsi bir güven, kararlılık ve istikrarın neticesidir. Bu güven, istikrar, kararlılık olmamış olsaydı biz bu günlere kesinlikle gelemezdik. AB süreci doğrudan yabancı yatırımlar açısından hayati öneme sahip bir süreçtir" açıklamasında bulundu.

Erdoğan şöyle devam etti:
"Bu süreci, dünyayı iyi okuyabilen, Türkiye'nin imkanlarını iyi gören herkes çok iyi değerlendirecektir. Türkiye açısından bu süreci doğru analiz edemeyenler Türkiye'nin hala eski yerinde durduğunu sananlar dünya ekonomisini, sermaye hareketlerini dar kalıplarla yorumlamaya çalışanlar yarın çok geç kalmış olacaklar. Türkiye geri dönülmez bir yoldadır. Türkiye parlak bir geleceğe doğru emin adımlarla yürümektedir. Doğru yatırımı, üretimi, rekabeti esas alan bir büyüme trendine girmiştir. Bu yoldan geri dönüş olmayacaktır, bu kararlılık içinde olan bir irade şu anda işbaşındadır. Bu yol, güvenin, istikrarın, başarının yoludur. Başarımızın sırrı kendimize olan öz güvenimizdir. İnsanımızın potansiyelini, ülkemizin dinamiklerini iyi biliyoruz. Bunlara inanıyoruz, halkımıza güveniyoruz, halkımız da bize güveniyor. Bu güven ortamı hiç bir ekonomik cetvelle ölçülemez".

"TÜRKİYE'NİN MUAZZAM BİR İŞ GÜCÜ POTANSİYELİ VAR" Başbakan Erdoğan, Türkiye'nin muazzam bir iş gücü potansiyeli olduğunu söyledi. Ülkenin muazzam ekonomik kaynakları olduğunu belirten Erdoğan, "Türkiye'nin imkanlarını, kaynaklarını Türkiye'ye kazandırmak için hükümetimiz sağlam bir irade sergilemiştir. Her insan yeni gelişmelere aynı hızla intiA'e7alıştığını bebak sağlamayabilir. Onlar da er geç çağı yakalayacaklardır. Çağın dışında kalmak mümkün değil. Her ülkede olduğu gibi bizde de kemikleşmiş yanlış anlayışlar var. Ekonomide devletçiliği, topluma karşı kullananlar, çağın gereklerini anlamakta ne yazık ki gecikiyorlar. Biz ne yaptığımızı gayet iyi biliyoruz. Bütünlüklü bir siyaset izliyoruz. Birbirini tamamlayan adımlar atıyoruz. Aktif ve dinamik bir dış politika yürütürken, bu politikamızın toplumlarımızın huzur ve refahına katkısını hesap ediyoruz. Bunu başarmazsak o zaman sadece bizler siyasette değil, her şeyden önce ülkemizin kaybına neden oluruz ki bunun faturasını biz ödeyemeyiz, tarih bizi asla bu konuda affetmez" dedi.

Erdoğan, ekonominin sadece kendi dinamikleriyle var olan, sadece sayılardan ibaret bir bilim alanı olmadığını söyledi. İnsanı esas almayan, toplumu esas almayan bir ekonomi yönetiminin olamayacağını ifade eden Başbakan Erdoğan, "Bu yüzden yatırım ortamını güven esasına göre düzenliyoruz, teşebbüs hürriyetinin tam olarak hayata geçmesi için bürokrasiyi en aza indiriyor, cesaretle yabancı yatırımcıları ülkemize davet ediyoruz çünkü cesaretini kaybedenler, her şeyini kaybeder. Cesareti kaybetmemek bizim için şart. Geldiğimizden bu yana özellikle bürokratik holigarşiyle bir mücadelemiz var. Bürokrasi bu noktadaki gücünü koruyor. Belli yerlerde başarılarımız var ama bunu tamamen başarmış değiliz. Dünyanın her yerinde bu derdi dinliyoruz. Ülkemizde bunu başarmanın mücadelesi sürmekte. Yabancı sermaye, yabancı yatırım demek, bunu anlamamakta direnen bir bürokratik ses var" diye konuştu.

Erdoğan, yapılanlara karşı sessiz kalmalarının mümkün olmadığını belirterek, "Öyle bir yaklaşım sergiliyorlar ki bu yaklaşımı dinleyenler 'bunlar çok vatansever' gibi bir mantıkla onlara alkış tutuyor. Siz o anda ülkenin düşmanı gibi takdim ediliyorsunuz. Buna bizim olumlu yaklaşmamız mümkün değil çünkü burada ciddi bir yanlış var. Doğrudan yabancı sermayenin Türkiye'deki bu yatırımları, bizlerin attığı bu adımın ne kadar doğru ne kadar haklı olduğunu zaman içinde gösterecektir. Bu durum daha çok istihdam, daha çok rekabet getirecektir. Biz yabancı yatırımcıyı cesaretle davet ediyoruz. Bizim iktidarımızda Türkiye güven ve istikrarı yeniden tesis etmiş ve bunun neticesinde de Türkiye'ye giren doğrudan yabancı sermaye miktarı ciddi mana da artmaya başlamıştır" ifadelerini kullandı.

"SAYGIN VE BÜYÜK İŞADAMLARI, TÜRKİYE'YE AKIN AKIN GELMEYE BAŞLADI" Türkiye'nin ilk kez AK Parti hükümeti döneminde pazarlamanın ne olduğunu anlamaya başladığını belirten Başbakan Erdoğan, "3 yıl önce ülkemizdeki yabancı sermayeli şirket sayısı 5 bin 584 idi. Son üç yıldaki atılımlarla bu sayı 11 bin 622'ye ulaşmıştır. Son 3 yılda 6 bin yabancı sermayeli şirket kurulmuştur. Dünyanın her yerinden saygın ve büyük işadamları Türkiye'ye akın akın gelmeye başlamışlardır. Eğer alışkanlıklara biz de uysaydık, Türkiye'yi dünyaya açmasaydık, içe kapansaydık, bilimsel bir stratejik planlamayla sermayenin, emeğin, üretimin rengine, desenine, dinine, ırkına bakmış olsaydık, sermaye ırkçılığı yapsaydık, özel sektörümüz bugün dünyanın her yerine ürünlerimizi satamaz, ihracatımız tA'e7alıştığını bearihi rekorlar kıramazdı. Alışkanlıkları muhafaza etmek kolaydır ama değiştirmek cesaret ve irade ister" açıklamasında bulundu.

Erdoğan, 2001 yılında yüzde 9.4 oranında küçülen Türkiye ekonomisinin, AK Parti döneminde önce 7.9, ardından da 9.9 oranında büyüyerek yeni bir rekora imza attığını söyledi. Son 3 yılda Türkiye'nin büyüme oranının ortalama yüzde 8 olduğunu ifade eden Erdoğan, "Bu yıl hedefimiz yüzde 5'tir. Bunu da tutturacağız. 3 Kasım'a yüzde 70 faiz oranlarıyla girdik, şu anda 14 fakat reel faizde de ciddi yükle girmiştik. Reel faizde de çok iyi bir konuma geldik ve yüzde 7-8 civarlarında dolaşıyoruz. Bunu bile tabii ki yüksek görüyoruz. Bunun daha da düşmesi lazım. Çalışmalarımız bu istikamette, ekonomik programdan taviz vermeden, bütçe disipliniyle asla taviz vermeksizin oynamadan biz bu süreci istediğimiz istikamette sürdürüp hedeflerimize ulaşacağız. Türkiye'nin kamu borç stokunun fazla olduğu konusu üzerinde duruluyor. Biz göreve geldiğimizde Türkiye'nin GSMH'ya oranı yüzde 91 seviyesindeydi fakat şu anda 2004 sonu itibariyle oranı yüzde 63.4 seviyesine çekilmiştir. Bu konuda bizi yargılamak isteyenler yanılıyor. Oran budur, bu bir iniş, bu bir iyiye gidiştir. Bunu kasıtlı olarak görmezden gelip siyasi noktada rant sağlamak isteyenler var. Miktarla bunu değerlendirmeye kalkarsak dünyanın en borçlu ülkesi ABD'dir" dedi.

"AB ÜLKESİ STANDARTLARINA YAKLAŞTIK" Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle tamamladı:
"Biz hedeflere yürürken, bu konuda AB ülkesi standartlarına yaklaştık. Kararlı politikalarımız sonucunda borç yükümüz bu hedefi yakalamıştır. Yıllar yılı özelleştirme konusu Türkiye'de konuşuldu. Özelleştirme gelirinde beklenen hedef yakalanamamıştır. Biz bu süreçte 20 yıldır gerçekleşemeyeni gerçekleştirdik. Turizm gelirlerinde, dış ticaret hacminde Türkiye'nin on yıllardır göremediği seviyeleri 3 yıl içinde yakaladık. Yatırımda, üretimde, ihracatta, istihdamda Türkiye'yi dünyanın saygın ülkeleri arasına soktuk. Ekonomide elde ettiğimiz bu tarihi başarıları kalıcı kılmak, kazanımlarımızı korumak amacıyla yapısal reformlarımızı kararlılıkla uyguladık, uygulamaya devam ediyoruz. Sadece bu yılın ilk 6 ayında Türkiye'ye özelleştirmelerle giren yabancı sermaye tutarı 12 milyar dolar olmuştur. Daha düne kadar özelleştirmek istediğimiz tesislerimize müşteri bulmak bile meseleydi, Oysa şimdi tesislerimiz sıkı bir rekabet ortamında gerçek değerlerine müşteri bulmaktadır. 1995'le 2003 yılları arasındaki 8 yılda gelen toplam 11.1 milyar dolarlık doğrudan yabancı sermaye yatırımına karşılık sadece 2.5 yıldaki rakam 7 milyar dolara ulaşmıştır. Doğrudan yabancı yatırımlar kanunun çıkarmak hükümetimizin ilk icraatlarından biri olmuştur. Bürokrasiyi azaltmak, yerli ve yabancı yatırımcılar arasındaki farkı ortadan kaldırıp onların önünü açmak bizim dönemimizde hayata geçirilmiştir. Tüm bu reformlar sayesinde 3 yıl önce kimse önünü göremezken, doların yarın ne olacağını kestiremezken, şimdi Türkiye'de önümüzdeki 3 yılın bütçesini yapabilen bir hükümet işbaşındadır. Cumhuriyet tarihinde bu bir ilktir. Bu artık geleceğin belirsizliklerinden kurtarıldığını göstermektedir".

En Çok Aranan Haberler