Kongrede, üremeyi güçleştiren çevresel etkenlerin başında sigaranın geldiği belirtildi. Kongrede 43 oturum, 2 özel güncel konulu konferans, uzmanına danış toplantıları, mezuniyet sonrası eğitim programı, iki sanayi destekli sempozyum düzenlendi.
Üreme tıbbındaki son gelişmeleri tartışarak alanda ilerleme sağlamanın hedeflendiği kongrede katılımcılar hem son gelişmelerden haberdar olurken hem de bu bilimsel ortamda kendi deneyim, fikir ve isteklerini ortaya koydu. Üreme Tıbbı Derneği Başkanı Prof. Dr. Erol Tavmergen, Yönetim Kurulu üyeleri Prof. Dr. Bülent Gülekli, Prof. Dr. Recai Papuçcu, Prof. Dr. Turan Çetin, Prof. Dr. Timur Gürgan ve ESHRE önceki dönem başkanı Prof. Dr. Anna Veiga'nın katılımıyla düzenlenen basın toplantısında; kadın ve erkekte kısırlık sebepleri, tüp bebek alanında yaşanan gelişmeler, sıkıntılar ve bundan sonraki süreçte yapılması gereken çalışmalar anlatıldı.
DÜNYADA 75 MİLYON KADIN İNFERTİLİTE NEDENİYLE TEDAVİ GÖRDÜ
2000li yılların başlaması ile 6 milyarın üzerine çıkan dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 9unun infertilite sorunuyla karşı karşıya olduğu ifade edilen toplantıda, tüm dünyada yaklaşık 75 milyon kadının ise infertilite nedeniyle tedavi görmek için çeşitli kliniklere başvurduğunun altı çizildi. Bu verilerin, üreme teknikleri ile ilgili merkezlerin neden sayıca sürekli arttığını gösterdiği ifade edilen ortak açıklamada, ilgili merkezlerin yalnızca sayıca artmasının yeterli olmadığı, yeterli deneyim ve eğitime sahip olması gerektiği ifade edildi. Yardımcı üreme teknikleri ile ilgili gelişmelerin 1980 sonlarında ilk meyvelerini vermeye başladığı hatırlatılan açıklamada,"Teknolojik gelişmeler, bilimsel çalışmalar ışığında sürekli ilerlemeler göstermeye devam etmektedir. 1990'larda ICSI tedavisinin gündeme gelmesinden hemen sonra preimplantasyon genetik tanı rutin uygulamaya girmiştir. Son yıllarda özellikte laboratuvar ve klinik uygulamalardaki gelişmelere rağmen başarı yüzde 60lar civarını geçememektedir. Başarıyı etkileyen faktörlerin analizini yaparak bu konuda ilerlemeler sağlanmaya çalışılmaktadır" denildi.
"KAHVE, SİGARA, STRES KISIRLIK SEBEBİ"
Çocuk sahibi olabilmek yolunda yapılacak her türlü tedavide başarıyı etkileyen en önemli faktörün halen kadın yaşı olduğunu söyleyen Üreme Tıbbı Derneği Başkanı Prof.Dr. Erol Tavmergen, 35 yaş üzerinde giderek hızlanan over kapasitesindeki azalmadan söz edilebileceğini, yaştan bağımsız zayıf over cevabına yol açan serum FSH, Antimüllerian hormon ve bazal antral folikül sayımı gibi tekniklerle infertil çifte sonuçlar hakkında daha gerçekci gebelik oranlarının yanı sıra infertilite tedavisinin geciktirilmemesi veya çözüm önerileri hakkında detaylı bilgiler verilebildiğini söyledi. Çevresel olumsuz faktörlerin giderek artan ve kirlenen dünyada gebe kalmayı olumsuz yönde etkilediğini, bunların başında sigaranın geldiğini ifade eden Üreme Tıbbı Derneği Başkanı Prof. Erol Tavmergen, kaliteli yumurta gelişimini bozduğu, döllenmeyi güçleştirdiği, yumurta ve spermlerin genetik yapısında hasarlar meydana getirdiği için aktif ve pasif sigara içiciliğinden sakınılmasının önemine dikkat çekti. Prof. Erol Tavmergen şöyle dedi:"Tüp bebek tedavisine başlayan çiftlerin sigaranın yanı sıra kafein ve alkol tüketimini kesmeleri daha olumlu gebelik sonuçları alınmasına yardım edecektir. Son yıllarda yapılan çalışmalar sigara kullanımının gebelik oranlarını yüzde 50ler seviyesinde azalttığını ortaya koymuştur. Sigara içerisinde bulunan kotininin hücrelerde planlanmış hücre ölümünü hızlandırdığını ve bu nedenle döllenen yumurtanın yerleşme potansiyelini azalttığı gösterilmiştir. Ayrıca yüzde 1-2 arasında ortaya çıkan dış gebeliklerin yine sigara içerisinde bulunan kotinin adlı maddeler nedeni ile BAD geni ekspresyonunu azaldığını, bu nedenle de embriyoların tüplere yerleşme eğilimini, yani dış gebelik riskini arttığını ortaya koymuştur. Normalde BAD gen ekspresyonunun embriyonun rahim içerisine girdiği dönemde rahim iç tabakasında meydana geldiği, bunun da embriyonun rahim iç tabakasına tutunmasına yardımcı olduğu bilinmektedir. Günde 10 ve üzeri sigara içilmesi kadınların yumurtalık damarlarında da daralmalara ve yumurtalık dokusunun beslenmesinde olumsuzluklara neden olarak kadının beklenenden 3-5 yıl daha erken infertilite ve menopoza girmesine neden olabilmektedir. Yumurtlama fonksiyonlarının menopozdan 8-10 sene öncesinde olumsuz etkilenmeye başladığını da hesaba katacak olursak bu kadınlarda infertilite ile karşılaşma olasılığı anlamlı oranda artmış olacaktır. Ülkemizde ortalama menopoza girme yaşının 48 olduğu düşünülecek olursa sigara içen veya pasif içici durumundaki kadınların yumurtlama ile ilgili sorunları 36-38 yaşlarından itibaren beklenilmelidir."
"ERKEKLERDE RADYASYON, YÜKSEK ISI, AĞIR METAL ETKEN"
Prof. Dr. Erol Tavmergen, erkek infertilitesini etkileyen durumun ise mesleki toksik madde maruziyeti olduğunu, ağır metaller, pestisidler, ionize radyasyon, yüksek ısı gibi etkenlere maruz kalan erkeklerde sperm sayısı ve yapısında bozukluklar izlenebildiğinden erkek infertilitesi araştırılırken mesleğinin sorgulanarak kaydedilmesinin ve gerekli uyarılarda bulunulmasının önemli olduğunun altını çizdi. Son yıllarda yapılan çalışmaların kahve tüketiminin de gebelik oranlarını olumsuz yönde etkilediğini gösterdiğini, günde 5 fincan ve üzeri kahve tüketen kadınlarda gebelik oranlarının yüzde 50, canlı doğum oranlarının ise yüzde 40lar düzeyinde azaldığını ortaya koyduğunu söyleyen Prof. Dr. Erol Tavmergen, "Bugüne kadar yapılan çeşitli çalışmalarda kahve tüketiminin gebelik oranlarına etkisi hakkında çeşitli spekülasyonlar vardı ancak son yıllar içerisinde yayınlanan bazı çalışmalar bize günde 5 fincan ve üzeri kahve içmenin gebelik oranlarını sigara içimine yakın oranlarda azalttığını ortaya koymuştur" diye konuştu.YARDIMCI ÜREME TEKNİKLERİ Tedavilerde giderek artan gebelik başarısını yanı sıra daha az yan etkiye neden olan, maliyeti daha düşük ve daha etkili tedavi seçenekleri araştırılıp uygulamaya konulmaya çalışıldığını söyleyen Prof. Dr. Erol Tavmergen, doğal siklus uygulamaları, hasta dostu over uyarılması, tek embriyo transferi gibi yöntemler ile daha güvenli ve daha az maliyetli, çoğul gebeliği azaltan, tekil gebeliği hedefleyen tüp bebek uygulamalarının hedeflendiğin kaydetti. Yardımcı üreme tekniklerinin en önemli yan etkilerinden birisinin overin aşırı uyarılması, diğerinin ise çoğul gebelik olduğunu hatırlatan Prof. Dr. Erol Tavmergen, "Aşırı uyarılma durumu özellikle polikistik overli hastalarda sıklıkla karşılaşılan, istenmeyen bir yan etkidir. Bu aşamada daha düşük doz ilaç kullanımı, invitromaturasyon adı verilen yumurta hücresinin dış ortamda geliştirilmesi gibi tedavilerle bu grup hastalarda giderek artan gebelik başarısı elde edilmeye başlanılmıştır. Aşırı yumurtalık uyarılması oluşan olgularda yumurtaların toplanılarak elde edilen tüm embriyoları dondurularak saklanması ve o siklusta embriyo transferinin yapılmaması başka bir seçenektir. Günümüzde vitrifikasyon yöntemi ile dondurulan kaliteli embriyoların yüzde 90a yakın kısmı çözülerek geri kazanılmakta ve bu uygulamalarda daha yüksek gebelik oranları elde edilebilmektedir. Kontrolsuz yapılan yumurtlatma tedavileri sonucunda çoğul gebelik oranları yüzde 15-40 arası değişmekte ve eşlik eden erken doğum, artmış gebelik komplikasyonları ve artan yenidoğan bakım ihtiyaçları nedeniyle ülke ve aile ekonomisine hayli büyük bir yük bindirmektedir. Bu olumsuz durumdan sakınmak için, transfer edilen embriyo sayısının kısıtlanması en uygun çözüm olarak görünmekte olup, bununla ilgili uluslararası ve ulusal bilimsel çalışmalar sürmektedir. Ülkemizde yönetmelik gereği uygulanması zorunlu olan tek, 35 yaş üzerinde veya 2 YÜT uygulamasında gebe kalamayanlara maksimum 2 embriyo transferi ile çoğul gebelikler ve yandaş sorunları bir hayli azalmış ve infertil çiftlerin gebelik ve doğum sonrası bakım maliyeti de belirgin düzeyde düşmüş görünmektedir ancak çiftlerin tedavi maliyetlerinin azaltılmasına yönelik olarak, donmuş-çözülmüş embriyo transferi işlemlerinin de en az 2 siklusunun SGK geri ödemesi kapsamına alınması uygun olacaktır" diye konuştu.
MENAPOZA GİRMİŞ KADINLAR İÇİN YENİ UMUT
Tıbbın tüm alanlarını ilgilendiren kök hücre ve gen çalışmalarının yardımcı üreme teknikleri alanında da değişim ve ilerleme vadettiğini ifade eden Prof. Dr. Tavmergen, over yüzey epitelindeki hücrelerin eşey hücresine döndürebilme yeteneğinin menopoza girmiş kadınlar için yeni ufuklar açacağını söyledi. Özellikle 40 yaş altı erken over yetmezliği durumlarında genç yaşta çocuksuzluk sorunu yaşayan ve sosyal ve psikolojik baskı altında olan kadınların yüzünün bu alandaki ilerlemelerle güleceğini söyleyen Prof. Dr. Tavmergen, "Kök hücre uygulamaları geliştikçe testiste sperm üretimi sorunu yaşayan azoospermik erkeklerde de vücudun bazı hücrelerinden sperm hücresi oluşturulabileceğine yönelik çalışmalar sürdürülmektedir. Yakın bir gelecekte bu çalışmalar klinik uygulama için emniyetli sonuçlara ulaşacak gibi görünmektedir. Kök hücre uygulamaları ile dejeneratif doku ve organ hastalıklarının tedavisinde büyük yol alınacağı aşikardır. Kök hücre ile ilgili uygulamalar ile ilgili yasal düzenlemeler ülkemizde de mevcuttur. Embriyonik kök hücre çalışmaları halen bir çok ülkede olduğu gibi ülkemizde de etik bulunmamakla birlikte ile ilgili yasal düzenlemelerin gözden geçirilmesi gerekmektedir. Bu sayede ülkemizde de konu ile ilgili çalışmaların önü açılabilecektir" şeklinde konuştu.
KANSER TEDAVİSİ SONRASI GEBELİK
Kadınlar alanında olduğu gibi erkeklerin infertilite problemleri için de yeni yüzyılda çözümler ve yeni yaklaşımlar bulunduğunu kaydeden Prof. Dr. Tavmergen, spermlerin genetik yapılarının değerlendirilmesi için çeşitli testler geliştirildiğini, hasarlı olan spermlerin çeşitli kimyasal testlerle (DNA fragmantasyon testleri) yahut özel yüksek büyütmeli mikroskoplarla incelenerek (IMSI) seçim işlemi uygulanıldığı zaman daha yüksek döllenme ve daha başarılı gebelik oranları sağlanmakta olduğunu söyledi. Prof. Dr. Tavmergen şöyle dedi:"Over dokusu, sperm ve embriyo dondurması ile ilgili gelişmeler kanser hastası olan ve kemoterapi tedavisine girecek hastalara yönelik yeni uygulama alanları getirmektedir. Over dokusunun tamamı veya bir kısmının dondurularak kanser tedavisi sonrası yeniden vücuda yerleştirilmesi ile gebelikler elde edilmesi tıpta yeni bir çığır açmıştır. Bu tür uygulamalar henüz evli olmayan genç hastaların üreme fonksiyonlarının korunması, saklanması anlamı taşımaktadır. Bu tür olgular için yapılabilecek fertilite prezervasyonu girişimleri kendilerinin ileri yaşamlarında iyileşip evlendiklerinde veya evli olanların iyileşmeleri sonucunda çocuk sahibi olmalarına yardımcı olabilecektir. Bu amaçla hastaların, onkologların ve kanser ile ilgili cerrahların bu hususta bilinçlendirilmesi bu olguların ileriye doğru üretkenliklerini koruyabilmeleri için çok önemlidir. Ülkemizde bu konu ile ilgili çalışmalar ve yasal çerçeve kısmen mevcuttur. Ancak yaşının ilerlemesi nedeni ile yumurtalarının dondurularak saklanmasını veya spermlerinin dondurularak saklanmasını isteyen kişilere ülkemizde gerekli izin mevcut yönetmelik çerçevesinde verilmemiştir."
"SİGARA SPERM HIZI, SAYISI VE ŞEKLİNİ BOZUYOR"
Çevresel faktörlerin insan sağlığına olumsuz etkilerine de değinen Prof. Dr. Erol Tavmergen, bunun üreme potansiyelini de olumsuz etkilediğinin altını çizerek, "En önemli faktörlerden birisi sigara tüketimidir. Günde 10dan fazla sigara için bir kadının tabii menopoz yaşından 3-4 yıl önce menopoza gireceği gösterilmiştir. Üreme fonksiyonlarının ise menopoz yaşından yaklaşık 8 yıl önce bozulmaya başladığı düşünülecek olursa bu kadınların oldukça erken yaşlarda çocuk sahibi olmaları konusunda sıkıntılar yaşayacakları aşikardır. Sigara tüketiminin tüp bebek uygulamalarında gebelik oranlarını yüzde 40 oranında azalttığı, son yıllarda çeşitli çalışmalarda ortaya konmuştur. Erkeğin sigara içicisi olması durumunda bile gebelik beklentisinin yüzde 50 oranında geciktiği hesaplanmıştır. Ayrıca sigara içerinde bulunan toksik maddelerin sperm hızı, sayısı ve şeklini bozması yanı sıra DNA bütünlüğünü bozduğu ve yumurtanın döllenmesi, gelişmesinde sorunlara neden olduğu da son yıllarda ortaya konulmuştur. Aynı şekilde yumurtanın DNA bütünlüğünün de sigara tüketen kadınlarda bozulduğu ortaya konulmuştur" şeklinde konuştu.
EMBRİYO SEÇİMİ
Son yıllarda embryoloji laboratuvarındaki bazı yenilikler hakkında da bilgi veren Prof. Dr. Erol Tavmergen, bunlardan bir tanesinin de kullanıma giren time lapse teknolojisi olduğunu, bu sistemin tüp bebek uygulamalarında yumurtanın döllenme aşamasından rahime transferine kadar geçen sürede 24 saat süre ile video kaydı yapılan embriyolardan en iyi gelişme potansiyeline sahip olan embriyoların çok daha kolay ve objektif kriterlere dayalı olarak seçilebileceği esasına dayalı bir teknik olduğunu hatırlattı. Prof.Dr. Erol Tavmergen, sözlerini şöyle sürdürdü:"Normalde, embriyoların transfer gününe kadar kendileri için uygun ısı ve gaz konsantrasyonlarına sahip inkübatörler içerisinde bekletilirler. Transfer edilecek en iyi kalitede embriyonun seçimi mikroskop altında embriyoya ait birtakım görünüşözellikleri incelenerek yapılmaktadır. Bu morfolojik incelemeler embriyonun bölünme aşamalarına uygun olarakbelirli zaman aralıklarında yapılmaktadır. Bu zaman dilimlerinde embriyoların istenen şartlara uygun olup olmadığı kontrol edilir. Sürekli (Dinamik) Embriyo Görüntüleme Sisteminde ise embriyoların gelişimi 24 saat aralıksız olarak inkübatör içindeki kamera tarafından görüntülenir ve kaydedilir. Embriyo gelişimi 24 saat kayıt altında olduğundan, değerlendirme ve seçim sırasında geriye dönük video görüntüleri incelenerek embriyo gelişimi hakkında detaylı bilgi elde edilir. Bu incelemeler sonucunda gebelik oluşturma ihtimali en yüksek embriyo seçilerek transfer işlemi yapılır. Özellikle tekrarlayan tüp bebek uygulamaları sonucundaki başarısızlığı ve tekrarlayan düşüğü olan hastalarda bu yöntem ile embriyo seçiminin gebelik şansını arttırmakta olduğu bildirilmektedir. Ayrıca bu teknoloji ile değerlendirilen embryoların inkubatör dışında geçirdikleri zaman kısaldığı için ısı-ışık gibi fiziksel olaylara maruziyetleri azalmakta, transfer edilen embriyolardan artan kaliteli embriyoların vitrifikasyon tekniği ile dondurulması sonucunda daha sonraki uygulamalar için de yumurtlama tedavisi gerektirmeyen transfer imkanı ortaya çıkmaktadır." Tekrarlayan gebelik başarısızlıklarından sorumlu bir başka sorunun ise embriyoların genetik yapısındaki sorunlar olabildiğine dikkat çeken Prof. Dr.Erol Tavmergen, çiftlerin herhangi birisindeki kromozomal bozuklukların embriyoya geçebildiğini ve embriyoda daha abartılı hasara neden olarak erken dönem kayıplara veya gebeliğin hiç başlamamasına neden olabildiğini söyledi.
KANSER VE FERTİLİTE PRESERVASYONU (DOĞURGANLIĞIN KORUNMASI)
Tüm kanserlerin yaklaşık yüzde 3ünün 40 yaş altındaki üreme çağındaki genç bireylerde ortaya çıktığını, günümüzde üreme çağındaki kadınlarda en sık görülen kanser türünün meme kanseri olduğunu ve sadece ABDde yıllık 226.000 yeni tanlı meme kanseri hastası öngörülduğunu söyleyenProf.Dr. Erol Tavmergen, meme kanseri olgularının yaklaşık dörtte birinin henüz menopoz öncesi dönemde ve üreme çağında olan hastalar olduğunu ifade etti. Prof. Dr. Erol Tavmergen, "Yaklaşık olarak 40 yaş altında 1/200 kadın meme kanseri tanısı almaktadır. Son yıllarda kanser tanı sıklığındaki artışın yanı sıra birçok kanser türü için erken tanı, etkili cerrahi ve kemoterapi/radyoterapi gibi tedavi rejimleri sonucunda hastalıksız sağ kalım süreleri uzamıştır. Kemoterapi ve radyoterapi gibi sitotoksik (hücreler için toksik) tedaviler birçok kanserde hastalıksız ve uzun süreli sağ kalım oranlarını artırmakla birlikte belirgin olumsuz ve uzun süreli fiziksel ve psikolojik yan etkileri de beraberinde getirmektedirler. Kemoterapi ajanlarının çoğunda ve gonadal (yumurtalık/testis) bölgelere uygulanan radyoterapiler (ışın tedavileri) sonucunda hastaların önemli bir kısmında tedavi sonrası doğurganlık ihtimalinde kayıp gelişebilmektedir. Yeni kanser tanısı almış ve henüz doğurganlığını tamamlamamış genç kadınlar ve erkekler; uygulanacak tedavilerin sonuçları ve uzun süreli hastalıksız yaşam olasılıkları yanı sıra tedavi sonrası doğurganlıklarının kısmi ya da tamamen kaybı sorunu ile de karşı karşıya kalmaktadırlar. Kemoterapötikler içinde özellikle alkilizan ajanlar yumurtalık dokusu içindeki üreme hücrelerinde kayba neden olmaktadırlar. Sinerjistik (birinin etkisini güçlendiren) etki nedeniyle birkaç ajanın birlikte kullanıldığı bazı kemoterapi rejimlerinde yumurtalık rezervindeki kayıp daha da belirgin olabilmektedir. Kemoterapötik ajanların hücre DNAsı üzerine etkileri sonucu yumurta hücrelerinin apoptozisine yani hücre ölümüne ve yumurtalık dokusundaki kanlanmaya olumsuz etkileri sonucunda yumurtalık rezervinde azalmaya neden oldukları düşünülmektedir. Kişinin yaşı, tedavi öncesi var olan yumurtalık rezervi, kullanılacak kemoterapötik ajanların türü ve toplam dozu kalacak yumurtalık kapasitesi hakkında belirleyici unsurlardandır. Ayrıca kanser tedavisi tamamlandıktan sonra erken dönem nüks riski nedeniyle de belirli süreler için gebe kalınmaması önerilmektedir. Bu da zamana bağımlı olarak ek bir yumurtalık rezerv azalma nedenidir. Kanser hastalarında, etkin tedaviler sonucu artan hastalıksız yaşam olasılıkları kişilerin ileriki yaşam kalitelerini artırmaya yönelik yaklaşımlara ilgiyi artırmıştır.Bu bağlamda doğurganlık oldukça önemli bir konudur. Özellikle son yıllarda bu tür hastalarda doğurganlığın korunması ile ilgili yeni bir disiplin fertilite prezervasyonu başlığı altında gelişmiştir. Fertilite prezervasyonu yöntemleri olarak günümüzde kanser tedavileri öncesi sperm hücresi/testis dokusu, embriyo ve/veya oosit (yumurta hücresi) dondurulması, ovaryan doku (yumurtalık dokusu) dondurulması, kemoterapi sırasında GnRH analogları kullanımı gibi çeşitli, standart kabul gören ve halen deneysel kabul edilen yöntemler bulunmaktadır. Kanser hastalarında fertilite prezervasyonu yöntemleri hastanın yaşı, planlanan tedavi, elde olunan zaman, partnerin durumu ve overlere (yumurtalıklara) olası metastaz riski durumuna göre seçilmektedir. Bu grup hastada ileriki fertilite (çocuk sahibi olma) potansiyellerinin değerlendirilmesi ve uygun fertilite prezervasyonu yöntemlerinin uygulanması multidisipliner bir yaklaşımı gerektirir. Sperm hücrelerinin dondurularak saklanması öteden beri uygulanan ve kolay bir yöntemdir. Embriyo ve oosit dondurma teknikleri uygun hastalarda kemoterapi rejimi başlamadan ortalama iki haftalık bir süreç gerektirir. Meme kanserinde cerrahi ile kemoterapi başlanması arası 4-6 haftalık süreç bu teknikler için yeterli bir zaman dilimini içerir. Embriyo veya oosit (yumurta hücresi) dondurma işleminde çoklu yumurta elde edilmesi için önce yumurtalıklar hormonlarla uyarılır. Bu tedaviler sırasında yükselen östrojen düzeylerinin hormona duyarlı tümörlere potansiyel riskleri nedeniyle tamoksifen veya aromataz inhibitörü içeren çeşitli ovülasyon indüksiyonu (yumurtlatma) rejimleri tanımlanmıştır. Oosit (yumurta hücresi) dondurma yöntemi partneri olmayan hastalarda uygulanmaktadır. Embriyo dondurma işleminde de, yumurta hücresi dondurulmasında yapıldığı gibi önce yumurtaları geliştirici hormon tedavisi uygulanmaktadır. In vitro matürasyon (IVM) yani uyarılma olmadan, olgunlaşmamış yumurtaların toplanarak laboratuvarda olgunlaştırılması yöntemi de bir başka yöntemdir. Yumurta hücrelerinin dondurulup çözülmeye karşı daha hassas olmaları nedeniyle embriyo dondurmaya göre etkinliği daha düşüktür ancak geliştirilen dondurma teknikleri ile başarı oranları artmaktadır. Yumurtalık dokusunun dondurulması günümüzde halen deneysel kabul edilen bir metodtur. Hormonal uyarım gerekmeden yapılabilmesi önemli avantajıdır ancak laparoskopik müdahale gerektirir. Dünyada ilgili merkezlerde yüzlerce hastada yumurtalık doku saklanması yöntemi gerçekleştirilmiş durumda olup dokunun çözülerek tekrar implante edildiği (vücuda yerleştirildiği) hasta sayısı konusunda net bir bilgi bulunmamaktadır. Günümüzde dünyada yumurtalık dokusunun dondurulup çözülmesi ve ardından transplantasyonu yöntemiyle 25 kadar gebelik ve doğum bildirilmiştir. Fertilitenin korunması amaçlı kemoterapi uygulamaları sırasında yumurtalıkların hormonlarla baskılanması ile ilgili çeşitli çalışmalar vardır ancak yöntemin etkinliği konusunda tartışmalar devam etmektedir" ifadelerini kullandı. Genç hastalarda kanser tedavileri sonucu üreme potansiyellerinin kaybının hayat kalitesini olumsuz etkilediğini söyleyen Prof.Dr. Erol Tavmergen, çocuksuzluk ihtimalinin bu hastalarda kanser tanısının yanı sıra ek bir stres faktörü olabildiğini, onkologlar, primer hastalıkla ilgili branş uzmanları ve konuyla ilgili üreme uzmanlarının dahil olduğu multidisipliner yaklaşımın genç hastaların ileriki doğurganlıklarıyla ilgili bilgilendirme ve uygun fertilite koruyucu yaklaşımlar açısından oldukça önemli olduğunun altını çizdi. Prof. Dr. Erol Tavmergen, Ege Üniversitesi Tüp Bebek Merkezi'nde, onkologlarla yakın iş birliği içinde bu grup hastalara giderek artan sıklıkta danışmanlık verdiklerini ve uygun hastalarda sperm/oosit/embriyo dondurma tekniklerini uyguladıklarını, konuyla ilgili bilinçlendirme, hastalara ileriki fertilite (çocuk sahibi olma) potansiyelleri hakkında daha net öngörü, fertilite prezervasyonu yöntemlerinin etkinlikleri ve ilgili tekniklerde gelişmeler ile hastaların uzun dönem izlemleriyle ilgili çalışmalarını yaygın şekilde devam ettirdiklerini de sözlerine ekledi.
İHA