HABER

"Siyasi irade yargıyı baskılayamaz"

YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, "Siyasi irade, yargıda beğendiği, beğenmediği yargıç ve cumhuriyet savcıları ayrımı yapamaz ve bu doğrultuda yargıyı baskılayamaz" dedi.

NKARA (İHA) - Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu, siyasi iktidarın yargıyı sadece alacak-verecek işleri ile görevli duruma itme çabasının, hukuk devletinin varlığını tehlikeye soktuğunu iddia ederek "Siyasi irade, yargıda beğendiği, beğenmediği yargıç ve cumhuriyet savcıları ayrımı yapamaz ve bu doğrultuda yargıyı baskılayamaz" dedi.

Yarsav Başkanı Eminağaoğlu, Ankara Gazeteciler Cemiyeti'nde düzenlediği basın toplantısında son yıllarda hep adli araverme (tatil) içinde veya başlangıcında yargıdan refleks çıkmayacağı düşüncesiyle, yargı ile ilgili bazı olay ve konuların ya bu süreçte gündeme getirildiğini veya yargı üzerindeki bazı işlemlerin bu süreçte hızlandırıldığını vurgulayarak bu yıl da tanık olunanın aynı durum olduğunu söyledi.

Yüksek yargıçlar ve ayrıca görevden doğan veya görev sırasında işledikleri suçlar dolayısıyla 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Yasası'nın 90 ncı maddesinde belirtildiği üzere, birinci sınıfa ayrılmış olan veya ağır ceza mahkemesi heyetine dahil bulunan yargıç ve cumhuriyet savcılarının, "Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay'da yargılanacak kişilere ilişkin hükümlerin saklı tutulması" nedeniyle, CMY'nın 250 nci maddesi kapsamı dışında kaldığını hatırlatan Eminağaoğlu, "Bu durum biline biline, CMY'nın 250.

maddesi kapsamı dışında kalan belirli yargıç ve cumhuriyet savcılarının, istihbari takipler de dahil, uzunca bir süre polis elinde biçimlendirilip belirli aşamaya getirilen, bu yöntemle yasa hükümleri dolanılmak suretiyle hiçbir evrensel ölçütle bağdaşmayacak biçimde, hukuksuz toplanan kanıtlarla, bir soruşturma sürecine yetkisiz birimlerce dahil edilmeleri; süresi dolan bu kararların muhataplarından ısrarla gizlenerek itiraz etmelerinin engellenmesi, daha sonra bu yetkisiz birimlerce soruşturmadan el

çekilip Adalet Bakanlığı'nın devreye sokulması, hukuk tarihimizde bugüne kadar eşi görülmemiş, yargıdan hesap sorma, siyasi iradeyi geçmişte denetlemiş veya siyasi irade tarafından listelenmiş yargıç ve cumhuriyet savcılarını, dolayısıyla yargıyı hizaya getirme operasyonudur. Adana'da, Ankara'da, Erzincan'da, İstanbul'da, Kartal'da, Sincan'da ve daha bir çok yerde, yargının bu yöntemlerle terörist muamelesine tabi tutulması; yargı erkine, yani ulusa, yani devlete terörist demekle eş anlamlıdır. Üstelik

kişilerin değil, hedef alınan mahkemelerin basılarak kararlara el konulmasının hiçbir açıklaması olamaz. Bu anlayışa göre erkler ayrılığının varlığı bile, darbe ortamı demektir. Çünkü bağımsız yargı siyasi iktidarı denetleyebilir, sınırlandırabilir. Bu anlayış bir an önce terk edilmeli, siyasi irade, mevcut soruşturmaları kötüye kullanmamalı, fırsat olarak görmemelidir" dedi.

Eminağaoğlu, siyasi iktidarın, 'yargı dahil bana hiç kimse dokunamaz, dokunursa dokunan yargı da olsa bu beni kısıtlamaktır, beni yargı değil sadece sandık denetler, denetleyen yargı da olsa darbeci olur' anlayışıyla, yargıyı sadece alacak-verecek işleri ile görevli duruma itme çabasının, hukuk devletinin varlığını tehlikeye soktuğunu iddia ederek "Siyasi irade, yargıda beğendiği, beğenmediği yargıç ve cumhuriyet savcıları ayrımı yapamaz ve bu doğrultuda yargıyı baskılayamaz. Ancak aksi algı ve anlayış,

Adalet Bakanlığı müfettişleri gözetim ve denetiminde ve de eşgüdümündeki soruşturma süreciyle yaşanır olmuştur. Aylardır İstanbul'da görev yapan adalet müfettişlerinin il dışına çıkıp yaptıkları işlemlerin ortalığa dökülmesi ve Adalet Bakanlığı'nın son açıklaması gözetildiğinde, yürütmenin devam eden soruşturmayı nasıl cumhuriyet savcılarına bırakmayıp, soruşturmaya nasıl vakıf olduğunun ve soruşturmayı nasıl baskıladığının açıkça ve ayrıca görülebilmesini sağlamıştır. Adalet Bakanlığı süreçten ve

soruşturmadan elini çekmelidir. Soruşturma yargıya, yargı da yargıya bırakılmalı ve yargı rahat bırakılmalıdır. Hiçbir kimse, etki altında tutulmayan bir soruşturmadan ve yargılamadan kuşku duymamalıdır" diye konuştu.

Darbelerden en üst düzeyde etkilenenin her zaman için hukuk ve yargı olduğunu vurgulayan Eminağaoğlu, bunun hesabını sorması gereken ve soracak olanın da yargı olduğunu söyleyerek "Ancak bir soruşturma fırsat bilinerek, toplumun bu konudaki hassasiyetlerinden yararlanılarak, demokrasinin kazanımlarına ve yargıya el uzatılmamalıdır. Demokrasi için en büyük tehlike, bağımlı yargı oluşturma anlayışıdır.

Dünyada disiplin inceleme ve soruşturmaları aşamasında yargıç ve cumhuriyet savcılarının telefonlarını adalet müfettişleri eliyle dinleyen tek hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'ndeki bu tablonun failinin Adalet Bakanlığı olması, hukuksuzluğun amacını ve kararlılığı, kanıt toplama yöntemindeki çağcıl işkencenin boyutunu yansıtması yönünden önemlidir. Bu tablo neden sadece Türkiye'ye özgüdür ve neden Türkiye dünyadaki tek örnektir? Avrupa Birliği bile artık bu hukuksuzluğa sessiz kalmamalıdır" ifadesini kullandı.

Yargıç ve cumhuriyet savcılarının kişisel suçlarında CMY hükümleri uygulanmakta olduğunu hatırlatan Eminağaoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu konuda sadece CMY'nin 135. mad desinde sayılan katalog suçlarda iletişimin tespiti olanaklıdır. Görevden do7arafından listelenmiş yargğan veya görev sırasında işledikleri suçlardan dolayı ise 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Yasası hükümleri uygulanmakta olup, bu Yasa'nın 88/1. maddesindeki sınırlandırıcı düzenleme nedeniyle görev suçlarında iletişimin tespiti

olanaklı değildir. Görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçlarda, sadece ağır cezalık suçüstü durumuna özgü olarak kanıt toplama yöntemlerinden yalnızca "üzerlerinin ve konutlarının aranması" imkanlı kılınmıştır. 2005 yılında yürürlükten kaldırılan CMYY'de kanıt toplama yöntemi olarak iletişim tespiti düzenlenmemiş ve 2802 sayılı yasada da yer verilmemiştir.

2005 yılında 4422 sayılı yasa yürürlükten kaldırılırken, bu yasada düzenlenen iletişim tespiti konusu, kanıt toplama yöntemleri içerisinde CMY'ye alınmıştır. Ancak bu değişiklik sonrası, 2802 sayılı yasanın 88. maddesindeki sınırlandırıcı düzenlemede herhangi bir değişikliğe gidilmemiştir. Böylece yargıç ve cumhuriyet savcılarının görevden doğan veya görev sırasındaki suçlarında iletişimlerini olanaklı kılan bir yasal düzenleme ve değişiklik 2802 sayılı yasada yapılmamıştır. Yapılmaması da yargı

bağımsızlığı ve yargıç güvencesi yönünden görev sırasında yargıç ve cumhuriyet savcılarının izlenmemesi için yerinde olmuştur."

Eminağaoğlu, adalet müfettişlerinin sadece görev suçları yönünden işlem yapmakla yetkili olmalarına ve dolayısıyla, hiçbir biçimde adalet müfettişlerinin iletişim tespit talebinde bulunma yetkileri dahi yokken, ayrıca özgürlüklerin yönetmelikle kısıtlanamayacağı da gözetilmeden, 2007 yılındaki bir yönetmelik değişikliğinden hareketle mahkemelerin adalet müfettişlerince abluka ve baskı altına alındığını öne sürerek "Önceden yetkisiz olduklarını bile bile yetkisiz birimlerce toplanmış hukuk dışı kanıtlar

dayanak yapılarak, dinleme ve izlemelerin müfettişlerin yeni talepleri ile alınan, bir kısmı hala daha isimsiz ve gerekçesiz olan mahkeme kararları gerekçe gösterilerek sürdürülmesi ve bunun Adalet Bakanlığı'nca itirafı, yargıya tecavüzde suçüstü halidir. Adalet Bakanlığı, içine düştüğü her boyutu hukuksuz bu durumdan, aşağı tükürsem sakal yukarı tükürsem bıyık dememeli, hukuksuzluktan bir an önce dönmelidir. Müfettişlerin yetkili olmadıkları bir alanda yaptıkları başvurular, denetimleri altındaki yargıçlar

tarafından reddedilmemiştir, hala da reddedilmemektedir. Türkiye'de yargı bu durumu ilk kez yaşamaktadır. 12 Eylül hukuku yargıyı bu duruma getirmiştir. Teftiş kurulunun neden Adalet Bakanlığı'na bağlı olmaması gerektiği, bu durumun yargıyı ne duruma soktuğu, yetkisizce talep edilen ve yetkisizce ve hukuka aykırı olarak verilerek itiraz edilememesi için muhataplarından gizlenen bu kararlarla ortadadır. Sayın Adalet Bakanı'na çağrımız, Teftiş Kurulu'ndaki bu hukuk dışı uygulamayı bir an önce durdurmasıdır.

Konu öyle bir duruma gelmiştir ki, müfettişler, yargıç ve savcılar arasındaki telefon konuşmalarında, kendileri için kullanılan sözcükler için bile savunma isteme cüretini gösterebilmektedirler. Bu ne hukukla, ne insafla ne de hiçbir kural ve değerle açıklanam az. Adalet Bakanlığı, Türkiye Cumhuriyeti'ndeki 70 milyonun topyekun hak ihlali niteliğindeki, 70 milyonun izlenmesine yönelik MİT ve EGM hakkındaki kararlar ve yine telekulak ile ilgili her türlü hukuksal başvuruya direnç göstermiş, telekulak

soruşturması aşamasında soruşturmayı yürüten cumhuriyet savcısını alelacele müfettiş ablukasına alarak dosyaya nüfuz etmiş, verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararın Sincan 1 nci Ağır Ceza Mahkemesi başkanlığınca kaldırılması üzerine, soruşturma için görevli müfettişler ablukasındaki cumhuriyet savcısının değiştirilmesine yol açmış, Sincan Ağır Ceza Mahkemesi kararını görmezden gelerek tekrar yeni görevlendirilen cumhuriyet savcısı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar,

bir kez daha itirazen Sincan Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderilmiş iken, bu sefer Adalet Bakanlığı müfettişlerinin ivedilikle İstanbul'dan intikalen, kamusal yetkilerini 'bir silah gibi ellerine alarak' bu dosyaya el koymaları ve ne aradıklarını somutlaştırmamak için tüm mahkeme kararlarını da incelemeye almaları, telekulak vahşetinin ve bu vahşeti de örtbas edebilmek için cüret edilen hukuksuzlukların boyutu yönünden sadece Türkiye Cumhuriyeti değil dünya hukuk tarihindeki kara sayfalarda, "Adalet

Bakanlığı'nca gerçekleştirilen silahlı mahkeme baskını olarak yerini almıştır. Mahkeme kararlarına el konulup terör örgütü aranmasıyla, bu konuda Türkiye, evrende bir ilk olmuştur" dedi.

YARSAV'a, meslektaşlarına yönelik baskıların telekulak yöntemleri de kullanılarak gerçekleştirildiğini ifade eden Eminağaoğlu, "Telekulak nedeniyle suç duyurusunda bulunan YARSAV başkanı soruşturulmakta, telekulak soruşturmasını yürüten cumhuriyet savcısına müfettiş görevlendirilmekte, takipsizlik kararını kaldıran mahkeme başkanına soruşturma açılmakta, siyasi iradeye dokunan kararlara imza atan yargıç ve cumhuriyet savcıları teker teker belirlenip hesap sorulmakta, buna karşın telekulak kararlarına ve

yürütme organının beklentileriyle örtüşen işlemlere imza atanlar için Adalet Bakanlığı ısrarla işlemsiz kalmakta ya da işlemleri sürüncemede bırakmaktadır ki, hukuksuzluğu ve de telekulağı bu kadar içselleştiren bir başka kurum veya bakanlık bir hukuk devletinde mevcut olmamıştır. Adalet Bakanlığı'nın, bu olaylardaki yaklaşımından vazgeçmesi, yargıyı rahat bırakması, müfettişleri görev sınırları içerisine çekmesi hukuk ve yargı adına beklenmektedir. Hukuk herkes içindir" diye konuştu.

En Çok Aranan Haberler