HABER

Türkiye OECD'nin en "kirli"lerinden

ANKARA (ANKA)- Türkiye, yarım asır önce kurucu olarak girdiği Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı'nın (OECD) havası en kirli ikinci ülkesi konumuna yükseldi.

Hava kirliliğinde birinciliği Avustralya alırken ekonomisi OECD'de gerilerde olmasına karşın Türk kentlerinin hava kirliliğinde gelişmiş ülkeleri sollaması ilginç sonuç olarak ortaya çıktı. Türkiye çöp üretmede de OECD birincisi oldu, tatlı sularını temizlemede ve hayvanlarını korumada son sıralarda yer aldı.

OECD'nin "Temel Çevresel Göstergeler 2007" raporu açıklandı. Raporun "Hava Kalitesi" bölümünde GSYİH birimi başına kükürtoksit emisyonu ölçülerek ekonomik gelişmişlikle hava kirliliği arasında bağ kuruldu. Türkiye'nin ekonomisi geri olmasına karşın, ekonomik faaliyetin ve kentleşmenin yoğun olduğu birçok OECD ülkesinden kat kat fazla kirli havaya sahip olması hayretle karşılandı. Türkiye özellikle büyük kentlerinde yaşanan yoğun kirlilikler dolayısıyla OECD'nin havası en kirli ikinci ülkesi oldu. Ekonomide en az Türkiye kadar geri durumda bulunan Slovak Cumhuriyeti, Çek Cumhuriyeti gibi ülkelerde ise hava kirliliğinde büyük düşüş meydana gelmiş durumda.

HAVA KİRLİLİĞİYLE DE AB'DEN UZAKLAŞIYOR

GSYİH birimi başına salınan kükürtoksit türevleri (SOx) sıralamasında, 1000 dolar başına kaç kilo kükürtoksit salındığı ölçüldü. Avustralya 5.4 kg kükürtoksit ile OECD birincisi, Türkiye 4.8 kg ile ikinci oldu. Polonya 3.7 kg ile üçüncülüğe yerleşirken bu ülkeyi, Macaristan, Yunanistan, Kanada, İspanya, Portekiz, Slovak Cumhuriyeti, Çek Cumhuriyeti, ABD gibi ülkeler izledi. OECD'de GSYİH'sına oranla en az kükürtoksit salan ülke İsviçre oldu. Avusturya, Japonya, Almanya, Fransa, İskandinav ülkeleri gibi gelişmiş ülkelerdeki kentlerin saldıkları kükürtoksit oranlarının düşüklüğü de dikkat çekti. En çok azotoksit (NOx) salan ülkeler ise İzlanda, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Çek Cumhuriyeti, Türkiye, ABD biçiminde sıralandı.

1990'LARDAN BU YANA DEV ADIMLARLA ARTTI

OECD ülkeleri arasında 1990'lardan bu yana sadece Avustralya (yüzde 73), Türkiye (yüzde 35), İzlanda (yüzde 25), Yeni Zelanda (yüzde 12) ve Yunanistan'da (yüzde 5) kükürtoksit emisyonu arttı. Diğer OECD ülkelerinde düştü.

"TÜKETİM ŞABLONU" ÖNEMLİ

Rapora göre kükürtoksit emisyonundaki değişiklikler, ülkelerin ekonomik yapılarına ve "enerji tüketim şablonlarına" göre şekilleniyor. Türkiye için devletin ve belediyelerin vatandaşa karşılıksız dağıttığı ve düşük nitelikli olduğu öne sürülen kömürün ve büyük şehirlerde belediyelerin göçü teşvik etmesiyle meydana gelen aşırı kalabalıklaşmanın hava kirliliğinde önemli bir etken olduğu çeşitli platformlarda dile getirilmişti. Raporda OECD ülkelerinin büyük çoğunluğunda ve Avrupa'da hava kalitesinde dikkat çekici iyileşme sağlandığı, bazı ülkelerin , 2010 yılında hava kirliliğini sabitlemeyi öngören Gothenburg Protokolü'nün altına inmeyi başardığı belirtildi.

HAVA KİRLİLİĞİNDE ZORLUKLAR

Raporun hava kalitesiyle ilgili "Ana Politika Zorlukları" başlığında şöyle denildi:

"Hava kirliliğinin, insan sağlığı, ekosistemler ve binalar üzerinde etkilerine ve bu etkilerin ekonomik-sosyal sonuçlarına ilişkin temel endişeler bulunmaktadır. İnsanların bu etkilere maruz kalması özellikle, ekonomik etkinliklerin ve karayolu trafiğinin yoğunlaştığı kentsel alanlarda yüksektir. Giderek artan endişenin nedenleri, ince partiküllerdeki artış, NO2, zehirli hava kirleticileri ve kentsel ve kırsal alanlarda toprak seviyesinde şiddetli ozon kirliliğindeki yoğunlaşmadır. Kükürtoksit emisyonları birçok ülkede önemli ölçüde düşmüştür ve bu düşüş sıklıkla fosil yakıtlardan ve ekonomik büyümeden bağımsız olarak gerçekleşmiştir."

KALKINMA PLANINDA DA KÖMÜR ÖNE ÇIKARILMIŞTI

2007-2013 yıllarını kapsayan Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı'nda da Türkiye'de hava kirliliğinin iyileştirilmesinde yaşanan sorunlar özetlenirken, "Ucuz
olmasından dolayı, düşük kaliteli kömürlerin evsel ısıtmada kullanılmasının önüne geçilememektedir; motorlu taşıtlardan kaynaklanan kirlilik giderek artmaktadır; genel olarak bütün sektörlerde enerji verimliliği düşük olduğu için daha çok yakıt tüketilmektedir; enerji santralleri gerekli salım (emisyon) kontrol önlemleri alınmadığı için önemli sorunlar yaratmaya devam etmektedir; kurşunsuz benzin gibi daha uygun yakıtların kullanılmasını sağlayacak bir fiyatlandırma sistemine geçilmemiştir; kentsel hava kirliliğini izleyecek veri toplama istasyonları yeterli değildir" denilmişti.

TÜRKİYE "ÇÖP ÜRETİMİNDE" DE LİDER

Rapora göre Türkiye "Kentsel Atık" sıralamasında da en yakın izleyeni Macaristan'ı üçte bir oranında geçerek birinci oldu. 1000 dolarlık "özel nihai tüketim" başına üretilen çöp miktarında Türkiye 80 kiloyla birinci olurken, Macaristan 53 kiloda kaldı. 1000 dolarlık kişisel nihai tüketim sonucu üretilen "kentsel atık" miktarı sıralaması, Danimarka, Meksika, İspanya , İrlanda, Avustralya şeklinde devam etti. Türkiye'nin bu alandaki liderliğinin nedenlerinden biri, kentlerinde aşırı gecekondulaşma ile inşaat faaliyeti ve bu nedenle inşaat artıklarının fazla olması. Belediye çöplerinde ikinci büyük atık kaynağı kentlerdeki sanayi oluşturuyor. Son olarak Türkiye'de "çöp teknolojisinin" geriliği ve geri dönüşüm duyarlılığı bulunmaması çöpte rekor kırdırıyor. OECD raporunda kentsel atıklarla ilgili şu bilgiler verildi:

"Temel zorluk çöplerin azaltılmasına yönelik önlemler, özellikle de çöp önleme ve geri dönüşümün güçlendirilmesi, ürünlerin toprakta çözülmeleri konusunda gelişmeler kaydedilmesi ve üreticilere daha fazla sorumluluk getirilmesidir. Bu, çöp yönetimi maliyetinin tüketim mallarına dahil edilmesini, maliyet etkinliğinin artırılmasını ve bunların tasarlanmasında tam bir kamu katılımının sağlanmasını gerektirir."

SU KALİTESİ

Raporda, OECD ülkelerinde atık suların temizlenme durumu da incelendi. Atık suyun ikinci ya da üçüncü kez işleme tabi tutularak salınmasına yönelik iyiden kötüye kalite sıralaması şu şekilde oldu: Hollanda, İngiltere, İsviçre, Almanya, Lüksemburg, Danimarka, Avusturya, İsveç, Finlandiya, Kore, Fransa, Çek Cumhuriyeti, Japonya, Kanada, Norveç, İspanya, Belçika, Macaristan, Portekiz, İrlanda, Türkiye, Yunanistan, İzlanda. Su kaynaklarından yararlanma sıralamasında ise Türkiye OECD ortalamasının yaklaşık üçte ikisinde kaldı.

KUŞ VE BİTKİLER SİNYAL VERİYOR

OECD raporunun biyoçeşitlilik bölümünde ülkeler, sahip oldukları ve tehdit altında bulunan memeli hayvanlar, kuşlar ve tohumlu bitkilere göre sıralandı. Tehdit altında bulunan memeli hayvanlar sıralamasında OECD ülkelerinin orta sıralarında yer alan Türkiye, barındırdığı soyları yok olma tehdidiyle karşı karşıya bulunan kuşlar ve tohumlu bitkiler açısından ilk sıralarda yer aldı. Soyları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan ve en çok hayvanı barındıran ülkeler şöyle sıralanıyor:

Memeli hayvanlar: 1) Macaristan 2) Lüksemburg 3) Almanya 4) İtalya 5) Yunanistan 6) Meksika, İsviçre 7) Kanada 8) Belçika 9) İspanya 10) Avustralya 11) Japonya 12) İsveç, Türkiye, Slovak Cumhuriyeti.

Kuşlar: 1) Lüksemburg 2)Çek Cumhuriyeti 3) İzlanda 4) İsviçre 5) Türkiye 6)Belçika 7) Almanya 8) Avusturya, İspanya.

Tohumlu Bitkiler: 1) Çek Cumhuriyeti 2) Avusturya 3) İsviçre, Slovak Cumhuriyeti 4) Almanya 5) Japonya, Belçika, Türkiye.

Raporda, biyoçeşitliliği en çok insan etkinliklerinin tehdit ettiği belirtildi. Doğal yaşam alanlarının değiştirilmesinin, toprağın kullanım amaçlı parçalanması ve örtülmesinin, kimyasal kirlenme ve asitlenmenin, hayvan varlığı yapısının değişmesi, egzotik türlerin doğaya salıverilmesinin ve yabanıl kaynakların ticari amaçlı kullanılmasının yaşam alanları için fiziki baskı oluşturduğuna değinilen rapora şöyle devam edildi:

"Birçok OECD ülkesinde korunan alanlar büyürken biyoçeşitlilik üzerindeki baskı ve küresel ekosistemle türlere yönelik tehditler artmaktadır. Burada karşılaşılan temel zorluk ekosistemlerin, türlerin ve genetik materyalin entegrasyonunu ve çeşitliliğini, restore etmek ya da korumak ve biyoçeşitliliğin sürdürülebilir kullanımını sağlamaktır. Bu, yaşam alanları ve türlerin şu andaki koruma düzeylerini güçlendirmeyi, yasadışı sömürü ve ticareti ortadan kaldırmayı, ekonomik ve sektörel politikaların içine biyoçeşitliliğe ilişkin kaygıları entegre etmeyi ve kamuoyunun farkındalığını artırmayı gerektirir."

En Çok Aranan Haberler