ANKARA (A.A)Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Marriot Otel'de düzenlenen "Valiler Buluşması"nda yaptığı konuşmada, özgürlük ile güvenlik arasındaki dengenin yeniden tesis edilmesinin çok önemli bir gereklilik olduğunu, bu dengenin kurulmasının dış politika için en büyük güç olduğunu belirtti. Davutoğlu, " Ancak bazı ülkeler vardır, güvenlik ağırlıklı ülkelerdir. Yani, güvenliğin sağlanabilmesi için, gerektiğinde özgürlükten feda edilebileceğini düşünürler. Bunlar otoriter yapılardır. Bazıları da güvenliği öylesine ihmal ederler ki ülkelerinde 'özgürlük havası estireceğim' derken, kaotik bir duruma sebep olurlar" diye konuştu.
Bir ülkede, bir siyasi sistemin halkın nezdinde meşruiyetinin ulaştığı en yüksek düzeye örnek veren Davutoğlu, "Eğer devlet halka dönüp, 'Ben senin özgürlüğünü hiç sınırlamadan veya en az ölçüde sınırlayarak, en geniş güvenlik imkanı sağlayacağım. Güvenliğini hiç riske etmeden de en geniş özgürlük alanını sana vereceğim' diyorsa, işte o an, siyasi sistemin meşruiyeti en yüksek düzeye ulaşır" dedi.
Davutoğlu, bir devletin, tıpkı bugün Suriye'de olduğu gibi, temel önceliğinin güvenlik olması ve bu nedenle halkının özgürlük taleplerini gözardı etmesi durumunda, bir süre sonra vatandaşın, o devlete güveninin kalmamaya başlayacağını vurguladı.
Devletin, "Şu kesimler için, şu özgürlükler olabilir ama şu kesimler için şu özgürlükleri verirsem, devlete anarşi hakim olur" türü bir yaklaşım benimsemesi halinde, vatandaşlar arasında kutuplaşma başlayacağına işaret eden Davutoğlu, birinci önceliğin vatandaşın özgürlük alanının genişletilerek korunması olduğunu söyledi.
Bunun gerçekleştirilememesi halinde, içerde kurulan yapının dışarıya da yansıyacağına değinen Davutoğlu, "İçerde özgürlük alanını daraltan otoriter bir yapı olursanız, dış politikanızı da o otoriter ülkelerin yanında bir yerlerde konumlandırmaya başlarsınız veya dışarıdan gelebilecek her etkiyi, tehdit olarak algılamaya başlarsınız. Maalesef 1990'lı yıllarda Türkiye'nin sergilediği genel görüntü buydu. İnsan hakları konusunda Türkiye'yle ilgili bir konu açılacak diye korkardı büyükelçilerimiz. Şimdi ise BM'nin insan hakları komisyonuna en aktif katılan ülkelerden biri Türkiye" dedi.
Aynı dönemde dış politikada herhangi bir kriz konusunda görüş beyan etmekten de çekinildiğini dile getiren Davutoğlu, "Eğer bir ülke BMGK üyeliği için, BM Genel Kurulu'nda 153 oy almışsa, o ülke artık uluslararası toplum tarafından meşru ve öncü bir aktör olarak görülmeye başlamıştır. İnsanlık vicdanıyla bütünleşmeyen hiçbir politikanın yaşayabilme zemini yoktur. Önce o insanlık vicdanıyla birleşeceksiniz. Ondan ilham alıp harekete geçeceksiniz" ifadesini kullandı.
Davutoğlu, içerde yapılan demokratikleşme çabalarının aynı zamanda dış politikanın da en temel noktalarından biri olduğunu, Türkiye'nin her köşesinde vatandaşların özgürlük haklarının genişlemesi, aidiyet duygularının pekişmesi, gelecek ideallerinin yükselmesinin, devlete ve siyasi sisteme olan güvenin artmasının, dış politikaya sağlanabilecek en büyük destek olduğunu belirtti.
İç tehdit algısı yok edilirken, paralelinde dış tehdit algısının da değiştirilmeye çalışıldığına işaret eden Davutoğlu, "Komşularla sıfır sorunu gündeme getirirken bir psikolojik devrim yaşanmasını istedik. Komşularımızdan başlayarak dünyadaki algımızın değişmesini amaçladık. Rusya, eskiden tehdit olarak algılanırdı, şimdi böyle düşünen biri var mı ülkemizde- Yunanistan'la daima yarışmamız gerektiğine dair bir kanaat, içeride artık bir siyasi prim yapar mı- 'İran'la tarihi rekabet içindeyiz' diyen birisi, toplum önünde yeni şeyler söyleyebilir mi-" diye konuştu.
-"Suriye ile yaşanan sıkıntı Türkiye'den kaynaklanmadı"-
Suriye ile yaşanan sıkıntının Türkiye'den kaynaklanmadığını vurgulayan Davutoğlu, insani vicdanı yok sayan politikalar takip eden ülkelerle gerilim yaşanmasından daha doğal bir şey olamayacağını belirtti. Davutoğlu, "Önemli olan dış tehdit olgusunu, vizyonumuzu esir olan bir olgu olmaktan çıkarmaktı" derken, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi'nde Bakanlar Komitesi Başkanı olarak konuşma yaparken Ermeni bir milletvekiliyle yaşadığı diyalogdan söz etti.
Bir Ermeni temsilcisinin kendisine yüksek dozda ve eleştirel içerikte bazı sorular yönelttiğini dile getiren Davutoğlu, bunlara, "Bizim için iki kategoride ülke vardır. Ben bunu söylediğimde, herkes dost ve düşman ülkeler dememi bekledi. Ben ise dost ülkeler ve potansiyel dost ülkeler" yanıtını verdiğini belirtti.
Türk dış politikasında gerçekleştirilmeye çalışılan en önemli değişimlerden birinin, hiçbir ülkenin, kavmin, etnisitenin, dini topluluğun daimi düşman görülmemesi olduğuna dikkati çeken Davutoğlu, şunları söyledi:
"Yaşadığımız coğrafya öyle bir coğrafya ki belki de hiçbir başka ülke bu kadar coğrafi bölgeye, bu kadar çok etnik ve dini farklılığa aynı anda cevap veren bir dış politika geliştirmek zorunda kalmamıştır. Türkiye'den daha çok bölgeye nüfuz etme kabiliyetine sahip, Türkiye'den daha çok etnik ve dini toplulukla aynı anda ilişki kurmak zorunda olan ikinci bir ülke yoktur. Bazen Balkanlar'da Boşnaklarla ve Sırplarla bir araya gelerek barış getirmeye çalışacaksınız, bazen Ortadoğu'da Sünnilerle Şiileri bir araya getirmeye çalışacaksınız, bazen Kafkaslar'da Gürcülerle Abhazları."
Davutoğlu, Avrupalı bir meslektaşının Bosna ile ilgili hazırladığı bir projeyi kendisine sunduğunda, "Balkanları iyi bilen bir dostum olarak şunu bilmelisin ki bir Türk bakana Balkanlarla ilgili herhangi bir proje, yazılı kağıt olarak verilip, bir tarafı ikna etmesi istenmez. O kağıdı, o yazıyı, o projeyi ya Türkler yazar Balkan milletleriyle birlikte ya da Türklerle yazılır" cevabını verdiğini bildirdi.
"Bosna'da yaşayandan daha çok Boşnak, Arnavutluk'a yaşayan Arnavut'tan daha çok Arnavut, Kosova'dakinden daha çok Kosovalı, Abhazya'da yaşayandan daha çok Abhaz, Gürcistan'dakiyle neredeyse eşit sayıda Gürcü, Çerkez, Kuzey Kafkasya kavimleri Türkiye'de var" diyen Davutoğlu, Büyükelçiler Konferansı'nın İzmir ayağında Balkan dernekleriyle ayrıca toplantı yapıp, dertlerini dinlediğini belirtti.
Bu durumun Türkiye için bir tehdit değil bir imkan olduğunu vurgulayan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bizim artık özgüven içinde ayağa kalkmamız lazım. 'Irak'ta şu olursa acaba bölünür müyüz-' korkusu, on yıllarca bizi Irak'tan ırak etti. Şimdi ise 'Suriye'de şu senaryo olursa Türkiye bölünür mü-' Hayır. Türkiye artık öylesine bir siyasi sisteme, vatandaşlarına öylesine bir özgürlükçü anlayışa sahip ki Suriye'dekilerin Irak'takilerin talep ettikleri şeyleri hayata geçiren bir Türkiye'nin, benzer riskleri taşıması mümkün değil."
(Sürecek)
Muhabir: Halit Gülşen
Yayıncı: Murat Taydaş