HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Kudüs'ün tarihi: Kudüs nerede ve aslen kime ait?

Bugün dünyanın gündeminde ABD'nin Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak kabul etmesi var. İsrail - Filistin çatışmasının odak noktası olan Kudüs bu iki ülke arasında bölünmüş durumda. Her ne kadar İsrail, Kudüs'ü bir bütün olarak başkent olarak tanımlıyor ancak her ülke Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanımıyor. Trump'un Kudüs kararı çokça tartışılacağa benziyor. Pek Kudüs'ün durumu neden tartımalı. İşte Kudüs'ün tarihi ile ilgili detaylar...

Kudüs'ün tarihi: Kudüs nerede ve aslen kime ait?

Semavi dinler için kutsal bir yer olan Kudüs, on yıllardır Filistin ile İsrail çatışmalarının odak noktasını oluşturuyor. Filistin de İsrail de Kudüs2ü başkentleri olduğunu söylemektedir. Kudüs'ün politik durumuna bakarsak Filistin, Doğu Kudüs'ü başkenti olarak görmekte ve Batı Kudüs2ün durumunun da anlaşma konusu olması gerektiğini savunmaktadır. Ayrıca açık şehir olarak kabul edilmesine de sıcak bakmaktadırlar. İsrail, Kudüs'ü bir bütün olarak başkenti kabul etmektedir.

ELÇİLİK TEL AVİV'DEN KUDÜS'E TAŞINACAK

Her ne kadar İsrail, Kudüs'ü başkenti olarak belirtse de bu her ülke tarafından kabul görmediği büyükelçilikler Tel Aviv'de yer almaktadır. Trump'ın aldığı karar doğrultusunda ABD büyükelçiliği Kudüs'e taşınacak. Peki Kudüs bu duruma nasıl geldi? İşte Kudüs'ün tarihinden detaylar...

KUDÜS'ÜN TARİHİ

Kudüs’ün hem İsrail milliyetçiliği hem de Filistin milliyetçiliği arasındaki merkezi pozisyonunu göz önünde bulundurduğumuzda, 5000 yıllık yerleşik hayatı barındıran tarihi incelerken gereken seçicilik, genelde ideolojik önyargı veya görüşlerden etkilenir. Örneğin, Şehrin Yahudi dönemleri, İsrailli milliyetçiler (Siyonistler) için önemlidir ve onlara göre, modern Yahudiler, antik İsraillilerden ve Makabiler’den geldiğini iddia ederler. Diğer yandan Müslüman, Hristiyan ve Yahudi olmayanlara ait dönemler ise Filistin Milliyetçiliği için önemlidir. Filistin milliyetçilerine göre, günümüz Filistinlileri, bölgede bulunan farklı insan topluluklar oluşturmuştur. Sonuç olarak, iki taraf ta şehrin tarihini, şehir üzerindeki iddialarını güçlendirmek adına politikleştirmektedir.

ANTİK DÖNEM

Günümüz Kudüs’ünde bulunan çömlek buluntular, şehirdeki yaşamın Bakır Çağında, yerleşimin ise Bronz Çağında var olduğunu göstermektedir. Kathleen Kenyon’unda içinde bulunduğu bazı Arkeologlara göre, Kudüs, Kuzeybatı Samiler tarafından, milattan önce 2600 yılında organize yerleşim alanı olarak kurulmuştur. İlk yerleşim alanları, Ofel Tepesi’ne kurulmuştur. Kutsal kitap ilk olarak Kudüs’ten, İbrahim’in müttefiki Melchizedek’in yönettiği şehir olarak bahseder.

Bronz Çağı’nın sonlarına doğru, Kudüs, Mısır’a bağlı bir şehir devletiydi. Birkaç ücra köy ve pastoral bölgeleri yöneten mütevazı bir şehir olup, küçük bir Mısır garnizonuna ve Kral Abdi-Heba gibi atanmış yöneticilere sahipti. Birinci Seti ve İkinci Ramses zamanında, artan zenginlikle birlikte kapsamlı inşalar gerçekleşti.
Bu dönemde, Kenan bölgesinin Mısır İmparatorluğunun bir parçasını oluşturması, Kutsal kitapta Yeşua’nın işgalini açıklar. Kutsal kitapta, Kenani kabileler tarafından işgal edilmiş olsa da, Kudüs’ün Bünyamin kabilesine verilmiş sınırların içerisinde olduğu belirtilir. Davud, Kudüs’ü işgal eder ve Kudüs, Birleşik Israil Krallığı’nın başkenti ve krallığın dini merkezlerinden biri olur.

Kutsal kitaba göre, Kral Davud 40 yıl boyunca hükmetti. Hükmünün kesin bitiş tarihi üzerindeki genel tahmin milattan önce 970’tir. Kral Davud’un ardından, oğlu Süleyman geçti ve Moriah Dağı üzerinde Kutsal Tapınağı kurdu. Süleyman Tapınağı (Birinci Tapınak), Ahit sandığının barındığı yer olduğundan, Yahudi tarihinde önemli bir role sahipti. 400 yıldan fazla sürede, Milattan önce 587 yılında gerçekleşen Babil istilasına kadar, Kudüs, Birleşik İsrail Krallığı’nın ve daha sonra Yehuda Krallığı’nın politik başkentiydi. Birinci Tapınak dönemi olarak adlandırılan bu dönemde, tapınak İsraillilerin dini merkeziydi.

Süleyman’ın ölümüyle (milattan önce 930), on kuzey kabile, İsrail Krallığından ayrıldı. Davud ve Süleyman liderliğinde, Kudüs Yehuda Krallığı’nın başkenti olarak kaldı. Antik İsrail döneminden kalıntılar arasında Hezekiya’nın Tüneli vardır. Bu tünel bir su yolu olup, Yehuda kralı Hezekiye tarafından inşa edilmiş ve antik İbranice yazılarla süslenmiştir (Siloam yazıları). Milattan önce 8. Yüzyılda inşa edilen geniş duvarda Hezekiya tarafından yapılmıştır. Silwan’daki Firavun’un kızına ait kabirde İbranice yazılar vardır. Bu dönemden kalan bir su deposu Robinson’un gemisinin yakınlarında, 2012 yılında bulundu ve bu da Yehuda krallığı döneminde yoğun yerleşmenin olduğuna dair güçlü bir kanıt olarak bilinir.

Milattan önce 722 yılında, Asurlular’ın İsrail Krallığı’nı işgal etmesiyle birlikte, Kudüs, kuzey krallıktan gelen göçmen dalgalarıyla güçlendi. Birinci Tapınak Dönemi, Babillilerin milattan önce 586 yılında Yehuda ve Kudüs’ü işgal etmesiyle sona erdi.

KLASİK ANTİK DÖNEM

Milattan önce 538 yılında, Babil tutsaklığı döneminin ardından, Pers kralı Büyük Kiros, Yahudileri Yehuda’ya tekrar dönmeleri için çağrıda bulundu ve Tapınağı kurmalarına izin verdi. İkinci Tapınağın inşa edilmesi milattan önce 516 yılında, Büyük Daryus yönetiminde tamamlandı. Milattan önce 445 yılında, I. Artaserhas, yayınladığı kanunla şehrin duvarlarını tekrar inşa ettirdi. Kudüs tekrar Yehuda başkenti olma ve Yahudilerin dini merkezi olma özelliğini tekrar kazandı.

İkinci tapınak döneminden kalan birçok mezarlık Kudüs’te bulundu. Bunların arasında Tapınağı kuran Simon’un mezarlığı vardır ve mezarın üzerinde Aramice yazılar bulunmaktadır. Eski Şehrin kuzeyinde bulunan Abba mezarlığı da Aramice yazılara sahiptir. Kidron vadisinde bulunan Benei Hezir Mezarlığı, İbranice yazılara sahiptir ve bu yazılar mezarlığın İkinci tapınak rahiplerine ait olduğunu belirtir. Sanhedrin mezarları, 63 adet kayalarla yapılmış bir yeraltı mezarlığını oluşturur. Kuzey Kudüs’te bulunan Sanhedria muhitinde bulunur ve Sanhedrin üyeleri tarafından kullanılmıştır.

Büyük İskender Pers İmparatorluğu’nu işgal ettiğinde, Kudüs ve Yehuda, Makedon kontrolü altına girdi ve zaman içinde Helen asıllı olan Ptolemaios Hanedanı'in yönettiği Ptolemaios Krallığının kontrolüne girdi. Milattan önce 198 yılında, V. Ptolemaios Epiphanes, Kudüs ve Yehuda’yı, üçüncü Antiokos yönetimindeki Selevkos’a kaybetti. Selevkos, Kudüs’ü tekrar Hellenik şehir devleti haline sokmaya çalıştı. Milattan önce 168 yılında, Mattatias ve beş oğlunun Antiokos Efifanes’e karşı gerçekleştirdiği, Makabi isyanıyla Hasmonean Krallığını kurdu ve milattan önce 152 yılında Kudüs’ü başkent yaptı.
Milattan önce 63 yılında, Roma Cumhuriyeti yöneticisi Gnaeus Pompeius Magnus (Pompey), Hasmonean hanedanlığındaki bir taht kavgasına karıştı ve Kudüs’ü ele geçirdi. Böylece Roma İmparatorluğu’nun Yehuda üzerindeki etkisini artırdı.

Kısa süren Part İmparatorluğu işgali ardından, Yehuda, Roma ve Part İmparatorluğu arasındaki çekişmenin yaşandığı bir yer haline geldi. Part İmparatorluğu taraftarları ve Roma Cumhuriyeti taraftarları çatışmaya başladı.

Roma Cumhuriyeti güçlenmeye başladığında, Romalilara tabi olan yerel idareci, bir tabi-kral olarak Herod’u başa koyuldu. Büyük Herod, kendini şehrin güzelleşip gelişmesine adadı. Duvarlar, Kuleler, Saraylar yaptı ve Tapınağın bulunduğu alanı genişletti. Herod yönetiminde Tapınağın bulunduğu alan iki kat genişledi. Herod’un ölümünden kısa bir süre sonra, Milattan sonra 6 yılında, Yehuda Roma'ya tabi eyaletlerden olan (Iudaea) biriminin baskenti oldu. Fakat Roma yönetimi, Birinci Yahudi-Roma Savaşıyla muhalefete uğradı ve bu muhalefet 70 yılında İkinci Tapınağın yıkılmasıyla sonuçlandı. Kudüs, 132 yılında başlayıp üç yıl süren Bar Kokhba Ayaklanmasında, bir kez daha Yehuda’nın başkenti oldu. İmparator Hadrianus, Iudaea Şehrini, komşu şehirlerle birleştirerek, Yehuda adını yok edip, Syria Palaestina’yı kurdu. Kudüs’ü Romalı bir şehir haline getirip, adını "Aelia Capitolina"olarak değiştirdi. Yahudilerin şehre yılda bir kez dışında girmesini yasakladı. Bu kurallar bütün Yahudileri etkiledi ve böylece şehrin kalıcı laikleşmesini sağlamayı amaçladı. Yahudilerin şehre girmemesi Milattan sonra 4. Yüzyıla kadar sürdü.

Kudüs’ün Romalılar tarafından yıkılması (David Roberts, 1850)

Bar Kokhba ayaklanmasını takip eden 5 yüzyılda şehir önce Roma sonra Bizans yönetimi altında kaldı. 4üncü yüzyılda, Roma İmparatoru I. Kostantin, Kudüs’te Hristiyan şehirleri kurdu. Kudüs nüfus ve genişlik olarak oldukça büyüdü. Şehrin toplam nüfusu 200.000’e vardı. Bu dönemden, 7 inci yüzyıla kadar Yahudilerin şehre girmesi yasaklandı.

Roma İmparatorluğunun doğu kalıntısı, Bizans İmparatorluğu, yıllarca şehrin kontrolünü elinde bulundurdu. Kudüs bir süre Bizans ve Pers İmparatorlukları arasında gidip geldi. 7. Yüzyılda Sasani Kralı İkinci Khosrau, Bizans’ın içine doğru saldırıya geçti. Suriye’den başlayan saldırıyı Kudüs’e götürdü. Yerel Yahudiler de bu Bizans’a karşı bu saldırıya yardım etti. 614 yılındaki Kudüs istilası, 21 gün süren durmak bilmez savaşla, Kudüs’ün ele geçirilmesiyle sonuçlandı. Bizans anıları, Sasanilerin ve Yahudilerin, şehirdeki binlerce Hristiyanı katlettiğini yazar. Sasaniler tarafından ele geçirilen şehir, 15 yıl Sasani yönetimi altında kalır ve daha sonra Bizans İmparatoru Heraklius 629 yılında şehri tekrar ele geçirir.

ORTA ÇAĞ'DA KUDÜS

Bizans yönetiminde olan Kudüs, Ömer İbn el-Khattab’ın Müslüman ordusu tarafından fethedildi. İslam’ın erken döneminde, Müslümanlar tarafından şehir Madinat Bayt al Maqdis (Tapınağın Şehri) olarak anıldı. Şehrin geri kalanı İliya olarak adlandırdı. Sonra, Tapınak dağı, El-Haram El-Şerif (Asil Tapınak) ve çevresindeki şehir de Bayt El-Maqdis olarak adlandırıldı. Kudüs’ün Müslümanlaştırılması Milattan sonra 620 yılında başladı. Dini kurallara göre, Müslümanlar dini ritüellerini yerine getirirken Kudüs’e yüzlerini çevirdiler ve İslam dinine göre, Muhammed, Kudüs’te miraca yükseldi. 16 ay sonra,kıble Mekke’ye çevrildi. 638 yılında, Halifelik yönetim alanını Kudüs’e kadar genişletti. Ara kuşatmalarla, Yahudilerin şehre girmesine izin verdi. Halife Ömer İbn Al-Khattab, Hristiyanların ve kutsal alanlarının, Müslümanların yönetimi altında güvende olacaklarını Patrik Sofronyus’a temin etti. Bir rivayete göre, Halife Ömer, Kilisede dua etmeye davet aldığında, Müslümanların kiliseyi camiye çevirmemeleri için kilisede dua etmeyi reddetti.
İlk haçlı seferlerinde Kudüs, 1099

Müslümanlar, Bayt El Maqdis’e ilk defa gittiklerinde, Kur’anda adı geçtiğinden ve hadislerde bahsedildiğinden, Mescid-i Aksa’yı ilk ziyaret ederdi. Günümüz Arap ve İbrani kaynakları, mescidin etrafının çöplerle dolu olduğunu ve Yahudilerin, Araplarla birlikte temizlediklerini yazar.Halife Abdülmelik, 7. Yüzyılın sonuna doğru, Kubbet-ü Sahra’nın inşasına başladı. 10. Yüzyıl tarihçisi El-Mukaddesi, Abdülmelik’in, kubbeyi, Kudüs’teki görkemli kiliselerle yarışsın diye inşa ettirdiğini yazar. Sonraki dört yüz boyunca, Kudüs’ün önemi gittikçe azaldı.

1099’da Fatimi lider yerli Hristiyan nüfusu Kudüs’ten kovdu. Daha sonra, Haçlılar, çok güçlü bir şekilde korunan şehri bir saldırıyla delip, Müslümanların ve Yahudilerin birçoğunu katletti. Daha sonra Haçlılar, Kudüs Krallığını kurdu. Boşaltılan şehir, Yunan, Bulgar, Macar, Gürcü, Ermeni, Suriyeli, Mısırlı, Nasturi, Maruni ve diğerleriyle doldu. Bunun sebebi, hayatta kalan Yahudi ve Müslümanların şehre geri dönüşünü engellemekti. Kuzey-doğu dilimi, Mavera-i Ürdün’den gelen doğu Hristiyanlarla doldurdu. Sonunda, 1099 yılında, Kudüs nüfusu 30.000 oldu.1187 yılında, Selâhaddin Eyyubi, Kudüs’ü haçlıların elinden aldı ve Yahudilerle Müslümanlara şehre tekrar dönmeleri için izin verdi. Doğu Hristiyan nüfusuna kalmaları için izin verildi. Selâhaddin’in Eyyubi hanedanlığında, yeni ev, market, kamu banyoları ve dini yerlerin kurulması emredildi. Buna rağmen, Kudüs’ün stratejik önemini yitirmesi ve Eyyubi’nin kanlı çatışmalarından dolayı Kudüs bir köy statüsüne itildi.1244 yılında, Kudüs Harezm Tatarlar tarafından yağmalandı. Hristiyan nüfusu katledip, Yahudileri kovdu. Harezm’ler Eyyübiler tarafından 1247’de kovuldu. 1250-1517 tarihleri arasında Kudüs Memlükler tarafından yönetildi. Bu dönemde Memlükler ve Haçlılar arasında birçok savaş gerçekleşti. Bölge depremlerden ve Kara ölümden çok etkilendi.

ERKEN MODERN DÖNEM

1517’de Kudüs ve çevresi Osmanlı Türkleri tarafından fetih edildi ve 1917’ye kadar ellerinde kaldı. Kudüs, Muhteşem Süleyman yönetiminde zengin bir dönem yaşadı. Barış ve yenilenmeyle dolu bir dönemdi ve bu dönemde şehri çevreleyen büyük duvarlar tekrar inşa edildi. Osmanlı yönetimi boyunca Kudüs bir vilayet ve önemli bir din merkezi olarak kaldı. 1744 yılında, bir İngiliz referans kitabı, Kudüs’ü Filistin’in başkenti olarak saydı. Osmanlı, Kudüs’e birçok yenilik getirdi: elçilikler tarafından kullanılan modern Posta sistemi ve posta araçları ve taşıma hizmetleri, şehrin modernleşmesinin ilk işaretleriydi. 19. Yüzyılın ortalarında, Osmanlı, Jaffa’dan Kudüs’e uzanan ilk yolu döşedi, ve 1892 de bu yol şehre ulaştı.

MODERN DÖNEM

Kudüs’ün 1831 yılında Mısırlı Muhammed Ali tarafından ilhak edildiğinde, birçok elçilik ve konsolosluk şehirde güçlü bir varlık oluşturmak istedi. 1836 yılında İbrahim Paşa, Kudüs’teki 4 büyük sinagogun, Hurva’da dâhil olmak üzere, restore edilmesine izin verdi. 1834’teki Filistin Arap ayaklanmasında, Kasım El-Ahmad, ordusunu Nablus kentinden yönetti ve Kudüs’e saldırdı. Ebu Goş klanı El-Ahmad’a yardım etti ve 31 Mayıs 1934 yılında şehre girdiler. Hristiyan ve Kudüs Yahudileri birçok saldırıya maruz kaldı. İbrahim’in Mısır ordusu, Kasım’ın güçlerini bir sonraki ayda bozguna uğrattı. Osmanlı yönetimi 1840 yılında yeniden kuruldu, fakat Kudüs’te kalan, Cezayir ve Kuzey Afrika’dan olan Mısırlı Müslümanlar ve Yahudiler, artan sayılarda şehre yerleştiler. 1840 ve 1850’de, uluslararası güçler, Filistin’de çekişmeye başladılar. Ana yaklaşım nedenleri bölgede bulunan dini azınlıkların üzerindeki korumalarını artırmaktı ve ana çekişmeler, genelde Kudüs’te bulunan konsolosluklar aracıyla gerçekleşti. Prusya Konsolosluğuna göre, 1845 yılındaki nüfus 16.410 idi. 7120 Yahudi, 5000 Müslüman, 3390 Hristiyan, 800 Türk asker ve 100 Avrupalı bu sayıyı oluşturmaktaydı. Hristiyan hacıların sayısı Osmanlı yönetimi altında büyüdü. Şükran günü döneminde şehrin nüfusu ikiye katlandı. 1860’larda, eski şehir dışında yeni muhitler oluşmaya başladı. Bunun sebebi, büyük duvarlar içinde bulunan Eski Şehrin alan olarak daralması ve kalabalıktan oluşan kötü sağlıklı koşullardı. Rus yerleşkesi ve Miskenot Şa’ananim 180 yılında kuruldu. 1867’de, Amerikan Misyoner raporlarına göre, Kudüs’ün nüfusu 15.000 üzerindeydi; 4000-5000 Yahudi ve 6000 Müslüman. Her yıl 5000 ile 6000 arasında Rus Hristiyan hacı şehirde bulunurdu. 1874’te Kudüs özel bir idareye sahip bir vilayet oldu. Suriye Vilayeti’nden kopuk, direkt olarak İstanbul’a bağlı bir şehir oldu. 1880’lere kadar Kudüs’te hiçbir resmi yetimhane yoktu. Bunun sebebi ailelerin birbirlerine bakmasıydı. 1881 yılında, Kudüs’teki ilk Yetimhane, Diskin Yetimhanesi, kuruldu. Bu yetimhanenin kurulmasının sebebi, Rus Pogrom ’undan kurtulan Yahudi çocukların Kudüs’e gelmesiydi. Yirminci yüzyılın başında Zion Blumthental Yetimhanesi (1900) ve Kızlar için bir yetimhane kuruldu (1902)kuruldu.

ingiliz Himayesi

1917 yılında, Kudüs Savaşı’ndan sonra, General Edmund Allenby tarafından yönetilen İngiliz Ordusu, şehri ele geçirdi. 1922 yılında, Lausanne Konferansı’nda, Milletler Cemiyeti, Birleşik Krallık'a Filistin mandasının, Ürdün mandasının ve Irak mandasının yönetimini himaye etti. 1922’de 1948 yılına kadar, şehrin nüfusu 52.000’den, 165.000’e ulaştı. Bu nüfusun üçte ikisi Yahudi ve üçte biri Araptır (Müslüman ve Hristiyan). Filistin’deki Arap ve Yahudiler arasındaki durum sessiz değildi. Kudüs’te, 1920 ve 1929 yılları arasında Arap ayaklanmaları oldu. İngiliz yönetimi altında, şehrin batı ve kuzey kısımlarında yeni kenar mahalleleri ve yükseköğretim kurumları (İbrani Üniversitesi) kuruldu.

Bölünme ve Birleşme 1948-1967

İngiliz himayesinin bitim tarihine yakın, Birleşmiş Milletler 1947 Bölüm Planı, Kudüs’te farklı bir uluslararası rejim olmasını tavsiye etti. Plana göre şehir Birleşmiş Milletler gözetimi altında şehir bölünecekti. Beyt-ül Lahim’in de içinde olduğu bu uluslararası rejim 10 yıl yürürlükte olacaktı ve 10 yılın sonunda şehirde yaşayanlar bir referandumla şehrin rejimi hakkında karar vereceklerdi. Plan yürürlüğe, 1948 savaşı nedeniyle giremedi. İngilizler Filistin’den çekildi ve İsrail bağımsızlığını ilan etti. Savaş, şehirdeki Arap ve Yahudi nüfuslarının yerlerinden edilmelerine sebep oldu. 28 Mayıstaki Arap lejyonlarının Yahudi kesimi işgal etmeleriyle 1500 kişi yaşadıkları yerden kovuldu ve birkaç yüz kişi mahkûm edildi. Savaşın sonunda İsrail Arap yerleşim kesimlerinin 12 sini ele geçirdi. Yaklaşık 30.000 sığınmacı durumuna geldi. 1948 savaşı Kudüs’ün bölünmesine sebep oldu. Eski duvarla çevrili şehir Ürdün tarafında kaldı. Kasım 1948’de kimseye ait olmayan bir alan Doğu ve Batı Kudüs arasında oluşturuldu. İsrail güçlerinin kumandan Moshe Dayan ve Ürdün kumandanı Abdullah el-Tell ile buluşup pozisyonlarını bir harita üzerinde kararlaştırdılar. Bu çizilen harita, resmi olmasa da 1949 yılındaki ateşkesteki sınır dağılımına karar verdi. İsrail’in kurulumdan sonra Kudüs başkent olarak ilan edildi ve Ürdün 1950 yılında Doğu Kudüs’ü ele geçirdi ve 1953 yılında Ürdün’ün ikinci başkenti olarak şehri ilan etti. Sadece İngilizler ve Filistinliler Ürdün yönetimini tanıdı. 1948 yılından sonra Eski Duvarlı Şehir, tamamen ateşkes sınırının doğusunda, Ürdün’ün elinde kaldı. Ürdün, bütün kutsal yerlerin kontrolünü sahipti ve ateşkes kurallarının tam tersine, Yahudilere kutsal yerleri yasakladı ve bir kısmına zarar verdi. Ürdün sadece bir kısım Hristiyanı, Hristiyanlar için kutsal yerlere kabul etti. Eski şehirdeki 58 sinagogun yarısı, işgalin ilk 19 yılında ahır ya da kümese çevrildi. İsrail tarafı da tarihi mezarlıkları bozup yerlerine park veya tuvalet yaptırdı 1964 yılında. Birçok tarihi ve dini öneme sahip yapı yıkıldı ve yerlerine modern yapılar dikildi. Altı Gün Savaşlarında İsrail Savunma güçleri Doğu Kudüs’ü ele geçirdi. 27 Haziran 1967’de İsrail Doğu Kudüs üzerindeki yönetim gücünü artırdı ve Kudüs belediyesine dâhil etti. 1980 yılında, İsrail Kudüs Kanunu geçirdi ve bu kanuna göre Kudüs, İsrail’in bölünmez başkenti oldu. Şehirdeki Araplara vatandaşlık verildi ve istemeyenlere daimi oturma izni verildi. Altı-Gün Savaşlarından sonra Kudüs’ün nüfusu 196% arttı. Yahudi nüfusu 155% arttı ve Arap nüfusu ise 314% arttı. Yahudi nüfusu 1967 74% ten 1980’de 72% ye, 2000’de 68% ve 2010 yılında 64% e düştü.

GÜNÜMÜZDE KUDÜS

İsrail devleti, Eski şehrin Müslüman çeyreğinde inşa planlarını onayladı. Bunun sebebi, doğu Kudüs’teki Yahudi nüfusunun artmasıdır. İslami liderler, öte yandan, Yahudilerin Kudüs’le hiçbir bağlarının olmadığını iddia edip, 2500 yıllık ağlama duvarının, bir caminin duvarı olarak inşa edildiğini söylerler. Ehud Barak tarafından 2000 yılında kurulan bir uzman takım, şehrin bölünmesi gerektiği sonucuna vardı. Dönemde yapılan anketlere göre, toplumun 60-70%i şehrin bölünmüş olduğunu kabul etmekte, 56% bölünmeyi kabul etmekteydi. Barışa olan güçlü özlem ve istek, Barış Heykeli (silah parçalarından yapılmış, tarım aletleri) tarafından sembolize edilir. Heykel, Eski Şehir duvarlarına bakan, eski İsrail-Ürdün sınırının yakınlarındadır ve Yeşaya kitabından alıntılar vardır üzerinde (Arapça ve İbranice). Rusya ve Çin gibi bazı ülkeler, Filistin’i, Doğu Kudüs’ü başkent olarak tanır. Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna ait olan 58/292 nolu çözüm önergesine göre, Filistinlilerin Doğu Kudüs üzerinde egemenlik hakları vardır

Mynet Youtube


En Çok Aranan Haberler