Türkiye'nin zaafa düşmüş bir hükümete tahammülü artık imkânsızdır. Çünkü yüksek risk ve tehlikeler ülkemizin üzerinden silindir gibi geçebilecektir. Biz asla bir vatan kaybetmek istemiyoruz" dedi.
Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Siyaset ve Liderlik Okulu'nun 12. Dönem Sertifika Töreni'nde yaptığı konuşmada, siyaset boşluk kaldırmadığını ve istisnaların hakimiyetine dayanmadığını belirterek, "Eğer siyaset istisnaların virajını alamazsa, tıpkı Platon'un yaklaşımıyla demokrasiden despot çıkaracaktır. Ve böyle bir halde, toplumun kendi kendisini organize etme yeteneği öğütülecek, sonunda da imha olacaktır. Her kürenin bir ağırlık merkezi olduğu gibi, siyasetin de ağırlık merkezi vardır ve o da insanın ta kendisidir. Siyaset tekdüzeliği değil çoğulculuğu, aynılaşmayı değil insani çeşitliliği, tepkisizliği değil demokratik katkı ve çok sesliliği baz ve esas almaktadır. Önemli ve öncelikli olan siyasetteki çatışma ve görüş ayrılıklarını fırsata dönüştürüp, kalıcı ve kapsayıcı, aynı zamanda geleceğin mimarisini oluşturacak iktidar ilişkilerinin denklemini kurmaktır. Bunun yanında siyasal çatışmaların köreltilmesine kafa yormak kadar, yönetilmesi, bir denge ve denetim içinde tutulması da şarttır" ifadelerini kullandı.
Bahçeli, "Eğer bir siyasi partinin iç tartışmaları daha üst bir mutabakata temel teşkil ediyor ve bu tartışmaların belirli bir eşiği aşmasına engel oluyorsa, yükselen tansiyon kanama ve kopma yerine kucaklaşmayla sonuçlanacaktır.
Bir yönüyle Türk siyaseti aynı zamanda keskin çatışma ve mücadelelerin de tarihidir. Biliyor ve teyit ediyoruz ki, siyasetin amacı halka ve hakka hizmettir. Bu gözetilmediği ve özümsenmediği müddetçe kaos sevdalılarına her zaman iş çıkacak, gün doğacaktır. Ülkemiz uzunca süredir siyasal bir kilitlenme ve yozlaşma halini yaşamaktadır.
Siyaset kendi mecrasında, kendi yatağında akarken hariçten ahlak ve kural dışı yapılan müdahaleler devlet çarkını da zedelemektedir. Dünyanın hemen her yanında olduğu gibi Türkiye'de de geçmişten gelen nispeten durağan toplum yapısı, bugün yerini modernleşme eğilimleriyle aktif, çok boyutlu ve hızla değişen bir sisteme bırakmıştır.
Türkiye'nin avantajı olan bu beşeri cevher iyi yönlendirildiği, isabetle sevk ve idare edildiği takdirde sorunlar çözülecek, umutlar tazelenecektir. Sosyal ve ekonomik ilişkilerin farklılaşmasıyla birlikte giderek karmaşıklaşan toplum ve buna bağlı olarak da insan yapısı yeni ihtiyaç ve taleplere ortam açmaktadır. Geleneksel siyaset ve sorun çözme yöntemleriyle, her alanda birbirinin içine nüfuz etmiş ve kenetlenmiş girift yapıyı anlamlandırmak aslında çok zordur" şeklinde konuştu.
"Bugün ülkemizde yaşanan olumsuzluklar dünün gözlükleriyle hale bakılması, geleceğin anlaşılma ısrarıdır" diyen Bahçeli, "Bir siyasetin toplumca geniş kabul görmesinin ve hatta iktidar olmasının değişkenleri elbette sayısızdır. Genellikle dönemsel beklentiler, anlık ve kısa süreli istekler bir siyasi hareketin iktidara giden yollarını açabilmektedir. Türk seçmeninde yaklaşık 50 yıldır yaşanan popülist siyaset-geçim kaygısı ve oya tahvil etme döngüsü gelenekselleşerek bir politik statüko halini almıştır. Bu siyasal patronaj ilişki aslında son 14 yılda iyice derinleşmiştir. Bundan dolayı da orta ve uzun vadede kaybeden milletten başkası olmamaktadır.
İçinde bulunduğumuz istikrarsızlık tablosu benimsenen ve takip edilen kusurlu siyaset anlayışının ülkemizi düşürdüğü açmazın ispatından başka bir şey değildir. Bize düşen görev, siyasetin doğasında var olan yerelden merkeze doğru yükselme kanallarını açık tutarak "saha”dan siyasetçi yetiştirmeyi sürdürürken, diğer yandan siyaseti bilim disiplini içinde anlamış, algılamış eğitilmiş kadroları siyasetimize katabilmek olmalıdır.
Millet nezdinde cevap bulmuş ve yaygınlaşmış siyaset alanı yatay siyasetin omurgasını oluştururken, uzmanlaşmış kadroların süreçleri, durumları ve geleceği yorumlayan vizyonları ise dikey siyasetin gücünü artıracaktır.
Bu yolla hem toplumsallaşma mümkün olacak, hem de adına siyaset yaptığımız milletimizin sorunlarına ön almak ve çözüm bulmak söz konusu hale gelecektir" açıklamasında bulundu.
Tüm itiraz ve aleyhe sürdürülen kara kampanyaya rağmen, Milliyetçi Hareket Partisi'nin iç bünyesindeki siyasal dengeyi emek ve bedel ödeyerek tesis ettiğine dikkati çeken Bahçeli, "Bugün partimize yönelmiş saldırı ve tahrikler karşısında vakur bir tavır, kendinden emin milli bir duruş gösteriyorsak, bu öncelikle 47 yıllık mücadelenin meşru ve haklı kazanımıdır. Bağımlı siyasete her zaman hayır dedik, millete inandık.
İktidar olma uğruna ülkülerimizi çiğneyin diyenlere itiraz ettik, bunlara karşı davamızın ruhuyla duruş gösterdik. Bizim dört şartımızı çok bulan, çok gören; hatta koalisyon kurmaktan korktuğumuzu söyleyenler, gelişmelere bakarak ne kadar haklı olduğumuzu sanıyorum kabulleneceklerdir. Siyasette gelecek okunamazsa, olayların yönü görülemezse ilk engelde düşmek, ilk çengelde takılmak adeta kaderdir. Bu nedenle her zaman ve sürekli önce ülkem ve milletim, sonra partim ve ben inancımızı vurguladık, bunu dile getirdik" dedi.
MHP'yi olağanüstü kurultay süreciyle meşgul edenlerin, aslında Türkiye'nin olağanüstü şartlara mahkûm olmasını planlayanlardan başkası olmadığını yüreklice söylediklerini anlatan Bahçeli, "İstenen; bizim Türkiye gündeminden kopmamızdır. İstenen; bizim iç meselelere gömülmemizdir. Amaç durgun bir MHP, vurgun yemiş bir Türk milliyetçiliğidir. Çok şükür başaramadılar, asla da başaramayacaklardır. Milliyetçi Hareket Partisi, siyasi tecrübe körüklenmiş, milliyetçi fikriyatla tutuşturulmuş, fedakarlık ve cefakarlıklarla tüten Türk-İslam ülküsünün şehit ocağıdır. Bu ocağa hiç kimse istikamet çizemez. Bu ocağa hiçbir paralel emel nüfuz edemez. Bu ocak helaldir, dualıdır, ecdadın emanetidir. Faili meçhul cinayetleri kabullenip MHP'ye mal etmek için hazırlık yapanlar elbette bu kutlu hareketi durduramaz, bu büyük hareketi engelleyemez. Çünkü Milliyetçi Hareket Partisi'nin karalanmasına, suçlanmasına, en başta Milliyetçi-Ülkücü Hareket'in asil ve soylu neferleri izin vermeyecektir" diye konuştu.
İktidar partisindeki gelişmelerin ortada olduğunu belirten Bahçeli, "Türkiye'nin çalkalandığı, siyaset ve devlet hayatının sağa sola kontrolsüzce sallandığı bir dönemdeyiz. Gerçeklerin gizlendiği, yenilgilerin zafer diye yutturulduğu bir zamandayız. İstikrar özlemlerinin iktidar kavgalarına kurban gittiğini, huzur beklentilerinin bir başka bahara kaldığını hem görüyor, hem de yaşıyoruz. Milli iradenin haysiyeti, hukukun saydam hükümleri, siyasetin karanlık müzakereleri arasında eriyip gitmektedir. Türkiye'de çok tuhaf gelişmeler, hepimizi yakından ilgilendiren sarsıcı olaylar cereyan etmektedir. Konfüçyüs'ün; "Senin iktidarın saygı görmüyorsa, başka bir iktidar yoldadır” sözü adeta ete kemiğe bürünmektedir. Ülkemiz kansız ve silahsız bir hükümet tasfiyesini yaşamaktadır. Sandıktan çıkan bir Başbakan'ın, 1 Kasım'dan itibaren geçen 6 aylık sürenin sonunda teslim bayrağını çekmesini ibretle izliyoruz. Elbette AKP'nin içişlerine karışma gibi bir yanlışın tarafı olmayız.
22 Mayıs'ta yapılacak AKP'nin Olağanüstü Kongresi'nde ne olup biteceğiyle ilgili ahkam kesmemiz de doğru olmayacaktır" dedi.
Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Ancak AKP'deki gelişmeler yalnızca bir partinin meselesi de görülmeyecektir.
Zira ülkemizin kaderi hali hazırda AKP'nin elindedir. Bu kapsamda ağırlaşan siyasi gündemi görmezden gelemeyiz.
Çünkü Türkiye hepimizindir. Bu ülke Türk milletine aittir. Bıçak sırtında sosyal ve ekonomik dengeler varken, iç ve dış politik gelişmeler alarm verirken, Sayın Davutoğlu'nun hangi zaruri nedenlerle görevini bırakma kararı aldığını pek tabii merak eder, peşine düşeriz. Dere geçilirken at değiştirilmesinin mahsurlu olduğunu da çekinmeden söyleriz. AKP'deki kaynamaların, Genel Başkan ve Başbakan değişiminin oldubittiye getirilmesi, millete rağmen gerçekleştirilmesi tartışmalı bir konudur. Sayın Davutoğlu, Başbakanlığı bir çırpıda bırakmasını millete ve tarihe nasıl anlatacaktır? Davutoğlu'nun üzerini bir kalemde çizenler bu vebalin altından nasıl kalkacaklardır?
Merhum Demirel'in şapkamı alır giderim sözüyle, tercihim değildi, zaruretten doğdu diyen Davutoğlu'nun ne farkı vardır? 64. Cumhuriyet Hükümetini fiilen sonlandıran dinamiklerin geri planında neler ve hangi arayışlar hakimdir?
Bu soruların cevaplarını aziz milletimiz merak etmektedir. Cumhurbaşkanı'nın AKP üzerindeki yüksek tesiri malumumuzdur.Hatta Sayın Davutoğlu'nun partinin başına getirilmesinde ve Başbakan olmasında belirleyici vasfı ve yönlendirmesi de bilinmektedir. Ne var ki Davutoğlu emanetçi olmayacağını söylemişti. Fakat Erdoğan'ın gölgesinden çıkamadı, rüştünü ispat edemedi. Bu nedenle de sürekli vesayet altında kaldı. Kendi duruşunu, kendi siyasetçi kimliğini canlı bir şekilde savunamadı, çok istese de inşa edemedi" şeklinde konuştu.
"Türkiye'nin düşük profilli bir Başbakan'la kaybedeceği bir saniyesi bile yoktur" diyen Bahçeli, "Türkiye'nin zaafa düşmüş bir hükümete tahammülü artık imkânsızdır. Çünkü yüksek risk ve tehlikeler ülkemizin üzerinden silindir gibi geçebilecektir. Biz asla bir vatan kaybetmek istemiyoruz. Bu itibarla güçlü bir iktidarın varlığını milli bir ödev olarak değerlendiriyoruz. AKP'nin 22 Mayıs Kongresinden sonra, terörle mücadele tavsayacak, Türkiye'nin zayıflaması ve boşluğa düşme ihtimali doğacaksa, Milliyetçi Hareket Partisi'nin bunu seyretmesi şimdiden söylüyorum akla ve milliyetçi şuura tamamen aykırıdır. Eğer ihtiyaç hasıl olursa, eğer gerek duyulursa, Türkiye'nin milli ve tarihi çıkarlarını savunmak için, düne kadar hükümete verdiğimiz fiili destek hukuki bir boyut alabilecek ve Milliyetçi Hareket Partisi yalnızca ülke ve milleti için her türlü sorumluluğu almaya hazır olduğunu kanıtlayacaktır. Aziz milletimizin birliği, dirliği ve bağımsızlığını sekteye uğratacak kan ve korku tacirlerine geçit verilmemesini içtenlikle temenni ediyoruz. Bu uğurda üzerimize düşen sorumlulukları seve seve yapacağımızı da beyan ve ilan ediyoruz" ifadelerini kullandı.
İHA
Copyright © MYNET A.Ş. Telif Hakları MYNET A.Ş.'ye Aittir.