HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Yüce Mahkeme'de davet krizi

Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesi’nin 49 kuruluş yıldönümü törenlerine Danıştay ve Yargıtay'dan katılım olmamasını değerlendirdi.

Yüce Mahkeme'de davet krizi

Anayasa Mahkemesi başkanı Haşim Kılıç Anayasa Mahkemesi’nin 49 kuruluş yıldönümü törenleri ile ilgili konuştu. Törenlere Yargıtay ve Danıştay’dan katılım olmaması ile ilgili soruları cevaplayan Kılıç, “Devlet içinde küslük olmamalı, Yargıtay ve Danıştay’a tören davetimizi gönderdik. Takdir onlarındır” dedi.Anayasa Mahkemesinin kuruluşunun 49. yıl dönümü dolayısıyla Anayasa Mahkemesi binasında tören düzenlendi.

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesiyle ilgili değişiklikler veya öngörülen imkanların tamamen parlamentonun takdiriyle şekillendiğini belirterek, “Söz konusu takdirin bazı milletvekillerinin burada tekrarlamaktan utanç duyduğum sözcüklerle yaptıkları değerlendirmeleri şiddetle reddediyoruz. Kürsü dokunulmazlığının imkanlarından faydalanarak ahlaki ve hukuki temelden yoksun ithamlarla mahkemeyi kirletmeye kimsenin hakkı yoktur” dedi.

Törene, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, bazı bakanlar, Ankara Valisi Alaaddin Yüksel, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek, Yükseköğretim Kurulu Başkanı Yusuf Ziya Özcan ve bazı yüksek yargı üyeleri katıldı.

Konukları Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç ve Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Serruh Kaleli kapıda karşıladı.

Kılıç, törende yaptığı konuşmada, 12 Eylül 2010'da yapılan referandum sonucu kabul edilen anayasa değişiklikleriyle Anayasa Mahkemesinde de yapısal ve fonksiyonel anlamda çok önemli değişiklikler yapıldığını söyledi.

Kılıç, dünyada hak ve özgürlüklere ilişkin yeni bakışların, demokratik gelişmelerin, dayatmacı anlayışlardan bunalan halkın bundan kurtulma arayışlarının ve tüm bu gelişmelere kayıtsız kalan yargısal direncin anayasa değişikliklerinin zorunlu sebepleri arasında sayılabileceğini ifade etti.

Yargıda yaşanan olumsuzluklara çözüm bulunması için yapılan değişikliklerin yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olmamasını dileyen Kılıç, şöyle konuştu:

“Her sorunu yasal düzenlemelerle çözme anlayışı dünyada en çok kanuna sahip olan ülkeler arasına girmemiz sonucunu doğurmuştur. Demokratik hukuk devleti inancı ve geleneği kimi ülkelerde yazılı anayasa yapılmasına dahi ihtiyaç göstermemiştir. Türk hukuk dünyasında ortaya çıkan yasa enflasyonunun temelinde yasama organı ile yargı organları arasındaki güvensizliğe dayalı bir mücadelenin etkileri vardır. Bu organların egemenlik anlayışında ortaya çıkan farklı yaklaşımlar güvensizliğin ana kaynağını oluşturmaktadır. Hukuksal metinlerle uygulama arasındaki kopukluklar, bilinçli veya bilinçsiz yapılan yorumlar sonunda ortaya çıkan sapmalar sorunları yasayla çözme anlayışını tetikleyen diğer bir faktördür. Çok ciddi bilimsel araştırmalara konu olmuş parlamento-yargı ilişkisinden doğan sorunları bir kuruluş yıl dönümü konuşmasında geniş bir şekilde dile getirmenin yersizliği ve yetersizliği karşısında fazla konuşmak istemiyorum.”

Kılıç, anayasa değişiklikleri ile mahkemenin yeniden yapılandırılması sonucu yeni görev ve yetki çerçevesinde TBMM'de görüşülerek kabul edilen Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un yürürlüğe girdiğini hatırlattı.

Anayasa değişikliğinden sonra uygulamada ciddi sorunlar yaşayan Anayasa Mahkemesine çözüm getirenlere yasa hakkında olumlu veya olumsuz değerlendirme yapmadan önce teşekkür eden Kılıç, şunları kaydetti:

“Ancak bu yasanın komisyonlarda ve TBMM'de görüşülmesi aşamasında bazı milletvekillerinin mahkememiz ve üyeleri hakkında yaptığı değerlendirmeler şaşkınlık ve büyük üzüntüyle karşılanmıştır. Mahkememizle ilgili değişiklikler veya öngörülen imkanlar tamamen parlamentonun takdiriyle şekillenmiştir. Söz konusu takdirin bazı milletvekillerinin burada tekrarlamaktan utanç duyduğum sözcüklerle yaptıkları değerlendirmeleri şiddetle reddediyoruz. Kürsü dokunulmazlığının imkanlarından faydalanarak ahlaki ve hukuki temelden yoksun ithamlarla mahkemeyi kirletmeye kimsenin hakkı yoktur. Mahkeme üyelerinin onur ve şerefle yürüttüğü görev sırasında verdiği kararların kimi sevindirdiğini veyaüzdüğünü düşünmediğimizi ve ilgilenmediğimizi herkesin bilmesini isteriz.

Dostluk ve husumet duyguları mahkeme kararlarının yönlendiricisi olamaz. Hakaret ve suç içermeyen her türlü eleştiriyi saygıyla karşılıyor ve korumak durumundaolduğumuz temel hak ve özgürlükler kapsamında görüyoruz.”

Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç, son günlerde siyasi hayatta meydana gelen olayların Anayasa ile siyasi hayatı düzenleyen yasaların içeriğinin ne zaman patlayacağı belli olmayan mayınlarla dolu olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya çıkardığını belirterek, “Sorunlar daha ortaya çıkmadan anayasa ve yasalardaki siyasi hakları etkileyen antidemokratik kuralların acilen ortadan kaldırılması, yasama organının ülke barışına yapacağı en hayırlı hizmet olacaktır. Zira uyuşmazlıkların doğması ile ortaya çıkan çözüm gayretlerinin bedeli ağır olmaktadır” dedi.

Kılıç, konuşmasında, toplumun son yıllarda siyasi, ekonomik, sosyal ve demokratik alanlarda kaydettiği gelişmelerin ülkeyi koruma ve kollama konusunda olağanüstü kurtarıcılara yönelik çağrı dönemini kapattığını söyledi.

Sorunların artık demokratik yol ve yöntemlerle çözüldüğü bir sürecin yaşanmak zorunda olunduğunu vurgulayan Kılıç, Türkiye Cumhuriyeti'nin kimlik belgesi olarak da tanımlanan Anayasa'da devletin insan haklarına dayalı, laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olarak tanımlandığını belirtti. Kılıç, “Bu ilkelerin evrensel anlamlarının yapısı değiştirilerek 'bize özgü modeller' yaratılması sorunlarımızı çoğaltmaktan başka sonuç doğurmamıştır. Bu değerlerin evrensel orijinallığı bozulmadan hayata geçirilebilmesi için gerekli olan toplumsal kültür oluşmuştur. Artık bu evrensel gerçekler üzerinde uzlaşma sağlama imkan ve iradesini ortaya koyabilmeliyiz” dedi.

Siyasi Partiler Kanunu'nun demokratik devlet sürecini doğrudan etkileyen siyasi partilerin işleyişine ilişkin konulardaki mevcut olumsuzlukların ilgililer tarafından her vesile ile dile getirildiğini söyleyen Kılıç, şöyle devam etti:

“Ancak, son günlerde siyasi hayatta meydana gelen olaylar, anayasa ile siyasi hayatı düzenleyen yasaların içeriğinin ne zaman patlayacağı belli olmayan mayınlarla dolu olduğu gerçeğini bir kez daha ortaya çıkarmıştır. Sorunlar daha ortaya çıkmadan anayasa ve yasalardaki siyasi hakları etkileyen antidemokratik kuralların acilen ortadan kaldırılması, yasama organının ülke barışına yapacağı en hayırlı hizmet olacaktır. Zira uyuşmazlıkların doğması ile ortaya çıkan çözüm gayretlerinin bedeli ağır olmaktadır.

Uygulamalardan ya da yasal düzenlemelerden kaynaklanan olumsuz gelişmeler bahane edilerek toplumun terörize edilmesi, sokakların ve meydanların yaşanmaz hale getirilmesi tarihin hiçbir döneminde sorunları çözmemiştir. Hak ihlallerine karşı terör ve şiddet bağı kurulmadan demokratik tepkilerin gösterilmesi anayasal bir hak olduğu kadar bireylerin ya da örgütlerin görev ve sorumlulukları kapsamındadır. Dileğimiz sorunlar çözülürken demokrasi ile bağın koparılmamasıdır. Hiçbir özgürlük terör ve şiddetin teminatı olamaz. Hak ve özgürlüklerini kullanırken terörle ortaklık kuranların hiç kimseden demokratik tavır ya da sabır beklemeye hakkı yoktur.”

"ANAYASA YAPIMINA TBMM DIŞINDAKİ PARTİLER DE KATILMALI"

Haşim Kılıç, “Yüzde 10 seçim barajı nedeniyle temsil oranı sorunlu olan bir Meclis'in tüm kesimleri yeni anayasa yapım sürecine dahil edebilmesinin yolu, parlamento dışında bulunan siyasi partilerle sıcak bir diyaloğun kurulmasına bağlı” dedi.

Kılıç, mahkemenin yeni kuruluş yasasında, anayasa değişikliği nedeniyle yapılması gereken zorunlu düzenlemeler dışında idari ve teknik konularda da bazı yeniliklerin getirildiğini anımsattı.

Yasanın en önemli bölümünün anayasada öngörülen bireysel başvuruya ilişkin düzenlemeler olduğunu dile getiren Kılıç, Anayasa Mahkemesinin bu tarihi süreçte kendisinden beklenen “özgürlüklerin mahkemesi” işlevini yerine getirebilmesi ve Avrupa İnsan Hakları mahkemesine yapılan çok sayıda başvuru ve bunun sonunda verilen ihlal kararlarının azaltılabilmesi için bireysel başvuru hakkının tanınmasının kaçınılmaz hale geldiğini söyledi.

“Yargı sistemimizde birikmiş sorunları çözecek yasal düzenlemeler yapılmadığı takdirde bireysel başvurunun başarı şansının çok düşük olduğunu bir kez daha yineliyorum” diyen Kılıç, bunun yapılmaması halinde bireysel başvuru yolunun adil yargılanma konusundaki sorunları daha da büyüteceğini ifade etti. Kılıç, “Anayasa Mahkemesi bireysel başvuruyu etkin bir denetim yolu olarak uygulayamadığı sürece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurular azalmayacaktır. Kuruluş yasasıyla düzenlenen bireysel başvuruya ilişkin sistemin etkin bir denetim sağlayıp sağlayamayacağı 2012 yılının Eylül ayında başlayacak çalışma süreci içerisinde görülecektir. Temennimiz etkin bir denetimin gerçekleştirilmesidir” diye konuştu.

12 Haziran'da yapılacak genel seçimlerin hazırlık aşamasında siyasi partilerin projeleri hakkında yaptıkları açıklamalardan, sivil toplum örgütlerinin çalışmalarından seçim sonrasında Anayasa'da yapılacak değişikliklerin siyasi hayatta önemli bir gündem oluşturacağını dile getiren Kılıç, “Toplumun ortak sorunlarını dile getiren siyasi partilerimizin özgürleşme, sivilleşme ve demokratikleşme konularında ortaya çıkan iradeyi görmezlikten gelmesi düşünülemez. Halkın iradesine emanet etmediği odakların hazırladığı, bu nedenle de evrensel değerlerin, ilkelerin, ölçülerin esas alınması sonucunda ortaya çıkan sorunları çözebilmek için Anayasamızı sıkça değiştirme ihtiyacı ile karşı karşıya olduğumuz bir gerçektir” dedi.

Kılıç, bu nedenle yoğun bir şekilde dillendirilen, toplumsal sorunlara kayıtsız kalamayan siyasi partiler ve sivil toplum örgütlerinin yeni bir Anayasa yapımına ilişkin projelerini açıkladıklarını hatırlattı.

“YAPILAN DOĞRU DA OLSA KAYNAK SORUNLUDUR”

Türkiye'nin anayasacılık tarihinin 1876 tarihli Kanuni Esasi'den başlayarak bugüne kadar 1924, 1961 ve 1982 anayasaları ile oluşturulduğunu anımsatan Kılıç, “Bu tarihi gelişimde de görüldüğü gibi milletin iradesinin egemen olduğu bir anlayışa dayalı anayasal süreçlerini devlet kurumlarınca hazırlanan ve bu kurumların vesayetini tahkim eden bir anlayışın uygulandığı açıktır. Yapılan doğru da olsa kaynak sorunludur. Bu sorun ancak bireyin onurunu, temel hak ve özgürlüklerini etkin biçimde koruyan, daha demokratik, katılımcı, çoğulcu yeni bir anayasa düzeninin oluşturulması ve devlet-birey ilişkisini daha güvenceli bir yapıya kavuşturulması ile çözülebilir” diye konuştu.

Gerek ekonomik gelişme gerekse bu gelişmelerin tetiklediği kültürel ve bireysel özgürlük taleplerinin kaçınılmaz olarak bastırılan farklılıkların, kültürel, etnik ve inanç kimliklerinin gün yüzüne çıkmasına neden olduğunu belirten Kılıç, şunları kaydetti:

“Bilgi çağının imkanlarıyla bu gerçekler daha da netleşti. Geleneksel tarihle siyasal kabuller sorgulanmaya başlandı. Artık Türkiye farklılıklarının bilincinde olarak geleceği öz güvenle kucaklayacak bir anlayışla kendini yeniden tanımlama aşamasına geldi. Toplum, ulaştığı seviyede insanı merkeze alan bir anlayışla kültürlere, inançlara, dillere ve dünya görüşlerine saygı ekseninde kendi ortak paydasını üretmeye başladı. Bu gelişim de her şeyden önce toplumun ve bireyin ergin olmayışı ve güvensizlik üzerine kurulu bir Anayasal düzenin ayakta kalmasını imkansız kılıyor.”

Tüm toplumsal farklılıkların siyasal etkinlikleri ve güçleri ne olursa olsun anayasa yapım sürecinde kurucu ve değerli olarak görülmesi onların talep ve beklentilerinin anayasa yapımında temel meşruiyet olarak kabul edilmesinin şart olduğunu ifade eden Kılıç, şöyle devam etti:
“Toplumun merkeze alındığı Meclis'in toplumsal talep ve beklentiler ekseninde, anayasa metninin kaleme aldığı ve nihai kararın yine toplum tarafından verildiği bir anayasa yapım süreci barışımızı sağlamanın yolu olarak görülmektedir. Yeni anayasanın barış ve dinamiklerin önünü açması, etkin ve hızlı bir siyasal yapılanmayı esas alması, siyasal yapının karar süreçlerinin yabancılaşmayı ortadan kaldıracak şekilde topluma ve bireylere yakınlaştırması ve Türkiye'yi uluslararası hukukun saygın ve etkin bir üyesi haline getirecek şekilde yapılandırması gerekir. Dışlayıcı hiçbir referans anayasal düzen ilkelerine dönüşmemelidir. Yüzde 10 seçim barajı nedeniyle temsil oranı sorunlu olan bir Meclis'in tüm kesimleri yeni Anayasa yapım sürecine dahil edebilmesinin yolunun, parlamento dışında bulunan siyasi partilerle sıcak bir diyaloğun kurulmasına bağlı olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim. Anayasa'nın 175. maddesinde Anayasa değişikliği için öngörülen nitelikli çoğunluk anlayışının içinde, uzlaşmaya dönük örtülü bir yaklaşım olduğu düşünülebilirse de bu çoğunluğu elde edenlerin azınlıkta kalan diğer görüşleri ve farklılıkları yok sayma, dışlama ya da dayatma yolunu haklı kılamaz. Ancak, nitelikli çoğunluk dışındaki görüş sahiplerinin de bu gücü bloke etme etkisizleştirme gibi davranış sergilemelerine de asla izin verilemez. Siyaset kurumları geçmişte yaşanan fahiş hatalarla hesaplaşarak sorunlara çözüm önerilerini samimiyetle sunabilmelidirler. Ümit ediyorum ki bu gayret Anayasa Mahkemesine dava açmak suretiyle sorun çözme kolaycılığını da ortadan kaldıracaktır.”

Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç, Türkiye'de demokratikleşmeyi engelleyen en önemli sebeplerden birisinin de Siyasi Partiler Kanunu'nun çağı yakalayan, çoğulculuk ve temsil esasına uygun bir yapıya kavuşturulamaması olduğunu vurguladı. Kılıç, “Anayasa'da yapılan değişikliklere paralel olarak Siyasi Partiler Kanunu'nda gerekli değişiklikler yapılmadığından dolayı Anayasa Mahkemesinin siyasi ve mali denetim görevi güçlükte yürütülmektedir. Anayasa'da belirtilen siyasi partilerin kapatılmasına ilişkin sebeplerin, Siyasi Partiler Kanunu'nda yeterli ve anlaşılabilir şekilde açılımlarının yapılmamış olması suçların yasallığı ilkesiyle de çelişmektedir” diye konuştu.

2820 sayılı Siyasi Partiler Kanunu'na göre partilere bütçeden ödenen devlet yardımının genel seçim barajını aşmış olan partilerle milletvekili seçimlerinde en az yüzde 7 ve yukarı oy almış olan partilere yapıldığını anımsatan Kılıç, “Adil olmayan bu dağılım Anayasa'nın 69. maddesinde öngörülen 'devlet yardımından kısmen ya da tamamen yoksun bırakma' yaptırımını devlet yardımı almayan partiler yönünden uygulanamaz hale getirmiştir” dedi. Anayasa Mahkemesinin son yıllardaki parti kapatma davalarında siyasi özgürlükler lehine uygulamalar ortaya koyduğunu ifade eden Kılıç, 1990-2000 yılları arasında 19 siyasi parti hakkında kapatma davası açıldığını, 17 partinin kapatılmasına 2'si hakkında da kapatma isteminin reddine karar verildiğini anlattı. Kılıç, 2001-2010 yılları arasında ise 15 siyasal parti hakkında kapatma davası açıldığını bunlardan biri hakkında kapatma kararı, 10'ü hakkında ret kararı, 4'ü hakkında ise davanın düşürülmesine karar verildiğini ifade etti.

Bu sayılardan da görüleceği gibi 2001 yılından sonra Anayasa Mahkemesinin parti kapatma davalarında önemli bir tavır değişikliği sergilediğinin söylenebileceğini kaydeden Kılıç, Anayasa Mahkemesinin başlattığı bu önemli değişikliğin sebebinin Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ile Anayasa Mahkemesinin kararlarında belirtilen kriterleri esas alan bir yaklaşım göstermeye başlaması olduğunu söyledi. Kılıç, “Başka bir anlatımla terör, şiddet ve baskı bağlantılı parti çalışmaları dışında kalan faaliyetler ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamında değerlendirilerek kapatma kararına dayanak teşkil eden delil olarak kabul edilmemektedir” diye konuştu. Kılıç, parti kapatma davalarında ortaya çıkan bu sonucun özgürlükler bağlamında olduğu kadar demokrasi adına da sevindirici bir gelişme olduğunu kaydetti.

Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'da siyasi partilerin mali denetimlerinin Sayıştay tarafından yapılabileceğinin, denetim sonuçlarının ise Anayasa Mahkemesi tarafından karara bağlanacağının öngörüldüğünü anımsatarak, “Ancak, bireysel başvuru ile oluşacak iş yükü gözetildiğinde muhtemel anayasa değişikliğinde bu görevin Anayasa Mahkemesinden tümüyle alınmasının yerinde olacağı düşünülmektedir” dedi.

Törenin ardından Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve diğer protokol üyeleri Kılıç'ın odasına geçerek, bir süre sohbet ettiler.

KILIÇ: "DEVLETTE KÜSLÜK OLMAMALI"

Törenin ardından gazetecilerin sorularını cevaplayan Kılıç, törene Yargıtay ve Danıştay’dan katılım olmaması ile ilgili olarak, “Devlet içinde küslük olmamalı, Yargıtay ve Danıştay’a tören davetimizi gönderdik. Takdir onlarındır” dedi.

AA

Mynet Youtube


En Çok Aranan Haberler