HABER

Bahçeli: Silivri zulümhaneye döndü

İçerik devam ediyor
İçerik devam ediyor

“Ergenekon” davası kararlarına tepki gösteren MHP lideri Devlet Bahçeli, masum ile suçluların birbirine karıştırıldığını savundu.

Bahçeli, “Silivri, TSK’nın yargılandığı bir zulümhaneye dönmüştür” dedi. Bahçeli, kararlarla ilgili bazı sorular da yöneltti.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, “Ergenekon” davası kararlarıyla ilgili basın toplantısı düzenledi.

İşte MHP liderinin konuşmasından satırbaşları:

Ergenekon davasında 275 kişi hakkında belirlenen kararlar açıklanmıştır. Mahkeme özellikle ağırlaştırılmış müebbet ceza konusunda çok bonkör davranmıştır.

Hukuk zihniyetinde olmaması gereken yorumlarda bulunmuştur. Üç kişiye iki kez ağırlaştırılmış müebbet, yedi kişiye ağırlaştırılmış müebbet, dokuzuna da müebbet ceza verilmiştir. 21 kişi suçsuz bulunmuş, 16 kişi de tahliye edilmiştir.

Hukukun kararlarına saygı duymak hepimizin uyması gereken başlıca kuraldır. Ancak hukuk saygıyı da hak etmelidir. Tarafsızlığı kalmamış, objektifliği tarumar olmuş bir hukuk anlayışına saygı duymak akla ve mantığa aykırıdır.

Ergenekon davasında dayanaksız şüphelerden hareket edilerek varılan sonuçlardan aşırı cezalardan malum bir azınlık dışında kimse memnun kalmamıştır.

AKP hükümetinin ise bir tek havalara uçmadığı şenlik düzenlemediği kalmıştır. Başbakan yardımcısı alay eder gibi ‘herkese geçmiş olsun’ diyerek yargının kararına saygı duyulmasından bahsetmiştir. Başbakanın danışmanı da, bu davanın bir hesaplaşma olduğunu belirtmiştir.

Evet doğrudur, Ergenekon davası cumhuriyet tarihinin en büyük hukuki hesaplaşmasıdır. Çünkü hesabı görülen Türk milletidir, hesabı kesilen TSK’dır. Hesaba çekilen vesayet darbe kılıfıyla Türkiye’nin temel ve milli kurumlarıdır.

Şimdi başbakan yada görevlendireceği bir kişi bize bu cevapları vermelidir.

Hükümetin atadığı, başbakan ile cumhurbaşkanıyla iki yıl boyunca aynı mesaiyi paylaşan emekli Orgeneral İlker Başbuğ’un müebbet hapis cezasıyla cezalandırılması doğru ve yerinde midir?

Bu müebbet ceza verilmesi demek sayın başbuğ ve onun gibilerini ölüme mahkum etmek değli midir?

Örgüt yöneticiliği suçlamasından dolayı bu değerli komutanın yargılanması insanlığa sığacak mıdır?

13. Ağır ceza mahkemesi hangi delil ve tanıklara dayanarak, Türkiye cumhuriyetinin ortadan kaldırılacağı veya görevlerini yapmasının engelleneceği kanısına varmış mıdır?

Değil mi ki Türkiye Cumhuriyeti hükümetini devirme teşebbüsü sabit görülmüştür, o halde başbakan ve hükümeti hangi maksat ve gerekçeyle ilker başbuğ’u genelkurmay başkanlığı görevinde tutmuştur?

İlker Başbuğ, İmralı canisi gibi ağırlaştırılmış müebbet cezası almıştır. Şerefle şerefsizlik, şeytanla melek nasıl ayrıştırılacaktır? Bu olanların neresini doğru görelim, neresini kabullenelim?

Türkiye kötüye değil, çok kötüye doğru hızla gitmektedir. Bizi bir arada tutan hukuk ve adalet linç edilmektedir. Ülkemiz askeri darbe dönemlerinden sonra sivil nitelikli darbeyle karşı karşıyadır.

Mahkemeler AKP’nin arka bahçesi haline getirilmek istenmiştir. Başbakan çete mantığıyla devlet yönetmektedir.

Kafasının bozulduğu, eleştirilerinden bunaldığı tipini sevmediği, sesini beğenmediğini, siyasi tercihini benimsemediği kim varsa tuzaklar kurmakta ve darbeci olarak lanse etmektedir.

Balyoz kapsamında cezaevinde bulunan sayın Engin Alan’a Başbakan’ın kin ve garez dolu sözleri hala aklımızdadır:

“Bu ülkenin başbakanı, soruyorum sizlere bir anma törenine gider de, bir korgeneral ayağa kalkmaz mı? Kalkmadığı anda da bedelini öder. O ayrı mesele. Zaten de bedelini ödedi”

İşte bu ifade kişisel öfkeden dolayı, karanlık emellerin suçüstü halidir. Başbakan Erdoğan, sayın Alan’a bedel ödetmek, sayın Başbuğ’a haddini bildirmek için darbe davalarını paravan olarak kullanmış ve tüm atlarıyla saldırmıştır.

Böylesi intikamcı bir bakış, ilkel bir tavır demokrasiyle bağdaşmadığı gibi inançlarımızın hiçbir yerinde yoktur.

Herkese her hukuk öyle veya böyle gerekli olacaktır.

Bugünün azgınları, vicdansızları gün gelip kimsenin yüzüne bakamayacaklardır.

Darbeler karşı durmak ve karşı çıkmak demokrasinin zorunlu bir yönüdür.

Olaylardan husumet çıkararak bir yere varmamız beklenmemelidir.

Üç ihtilal 2 muhtıra yaşayan bir nesil olarak adaletin sağlanmasını çok önemsiyorum.

Demokrasiyi savunmak konusunda hiç kimse yalpalanmamalıdır.

Öncelikle Türkiye'nin ara rejim dönemlerinden ders alınmalıdır.

En ufak bir gecikme hali ve taviz gösterilmemelidir.

Darbeci bile olsa insanların insan olma hakkı vardır.

Kimseye işlemediği bir suç layık görülmemelidir.

TSK'da darbeci varsa ayıklanmalıdır.

Ama suçsuz insanları zan altına almaya kimsenin hakkı yoktur.

Türk ordusunun şahsiyetiyle oynamak maskaralık dışında hiç birşey kazandırmayacaktır.

Ergenekon'un temyiz aşamasında suçsuzların aklanması konusunda üzerine düşeni yerine getireceklerini ümit ediyorum.

Bilinsin ki askeri darbeci, suçlu, örgüt üyesi gibi göstermeye çalışanların kaybedecekleri gün uzak değildir.

Bu kutlu aydaki gelişmeler aziz milletimizi endişeye sevk etmiştir.

Olaylar, Mısır, Türkmen yurtlarından işlenen cinayetler, karışıklıklar, iç meselelerimiz arasında taki ettiğimiz gelişmelerdir.

Gözünü kan boyayan kaçakçılar, PKK'lılar yurdumuzu sarmıştır.

AKP'nin teröristlerle düşen kalkan utanmazlığı uğursuzluğu üzerimize çekmektedir.

İtibarımız 2 paralık olmuştur.

Sünepe bir iktidar bizi çıkmaza sürüklemektedir.

Ceylanpınar'da yaşananlar ve vefat eden kardeşlerimiz hepimizi kedere boğmuştur.

Bu kadar olay, üzüntü varken Başbakan Erdoğan tencere tava derdine, gençlerimizin peşine düşmüştür.

Başbakan Erdoğan iftarlarda davetlerde üfürmekle vakit geçirmektedir.

En Çok Aranan Haberler