Ortadoğu Teknik Üniversitesi Jeoloji Bölümünden emekli ve Türkiye'nin önde gelen deprem uzmanlarından olan Prof. Dr. Ali Koçyiğit, Bodrum - Milas arasında bir süredir meydana gelmekte olan depremlerle ilgili çok önemli açıklamalarda bulundu. MİTSO Basın Danışmanı Olcay Akdeniz'in sorularını yanıtlayan Prof. Dr. Ali Koçyiğit, depremde can güvenliği için en önemli konunun binaların zeminin sağlamlığı olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Koçyiğit, depremlerde can ve mal kaybı yaşanmaması için en önemli konunun binanın oturduğu zeminin sağlamlığı olduğunu belirterek, “Eğer binanız sağlam zemine oturuyorsa korkmanıza gerek yok.” dedi. Bodrum'daki depremde can ve mal kaybı yaşanmamasının burada 2 katlı binaların bulunmasına bağlandığını ifade eden Prof. Dr. Koçyiğit "Bodrum'da can ve mal kaybı yaşanmamasının bina yüksekliği ile bir ilgisi yok. Bodrum'daki binaların en az üçte ikisi sağlam zemine oturduğu için bir kayıp yaşanmadı" dedi.
BÖLGE 1941'DE DE BÜYÜK BİR DEPREM YAŞANMIŞTI
Yunanistan'ın İstanköy Adası ile Bodrum arasında, denizde, 21 Temmuz'da meydana gelen depremin ardından bölgede başlayan depremler halkta büyük bir tedirginliğe yol açarken depremler konusunda yetkili kuruluşlardan açıklama gelmemesi de tedirginliği daha da arttırıyor.
ODTÜ Jeoloji Mühendisliği bölümünde görev yaparken, Türkiye'nin deprem haritasını hazırlamak üzere 1973 yılında başlatılan çalışmada tüm Türkiye'yi inceleyerek bugün halen inşaat mühendislerinin kullanmakta olduğu deprem haritasını hazırlayan üç bilim adamından birisi olan Prof. Dr. Ali Koçyiğit, bölgede yaşanmakta olan depremlerle ilgili çok önemli uyarılarda ve önerilerde bulundu. Kendisinin halen Türkiye Deprem Danışma Kurulu üyesi olduğunu, Bakû - Tiflis - Ceyhan Boru Hattının zemin incelemesini yaptığını anlatan Prof. Dr. Koçyiğit, Bodrum bölgesinde bilinen ve kayda geçmiş olan en eski depremin 1493 yılında Bodrum'un batısında, deniz içinde meydana geldiğini, 1869 yılında da yine büyük bir depremin Ören - Ula depremi olduğunu ve depremin de önce denizde başladığını ve daha sonra Ula'ya doğru ilerleyen 6 büyüklüğünde bir deprem olduğunu anlattı. Bölgede yine büyük bir depremin 1941 yılında meydana geldiğini ve o günden bu yana bu fay hattı üzerinde çok büyük bir enerji birikiminin olmasının mümkün olmadığını, büyük enerji birikimi için en azından 500 / 600 yıl geçmesi gerektiğini ifade etti. 7 büyüklüğündeki depremlerin "büyük" depremler olduğunu açıklayan Prof. Dr. Ali Koçyiğit, "21 Temmuz'da Bodrum açıklarında meydana gelen deprem de 6.5 büyüklüğündedir ve büyük deprem sayılır" diye konuştu.
"DENİZ DEĞİL DE KARA OLSAYDI HASAR BÜYÜK OLURDU"
21 Temmuz'da Bodrum - İstanköy Adası arasında, kıyıdan 16 km. açıkta meydana gelen depremin denizde olması nedeniyle çok büyük yıkıma neden olmadığını, daha yumuşak bir zemine sahip olan İstanköy Adası’nda daha çok hasar verdiğini, buna karışlık en azından üçte ikisi sağlam zemine oturmakta olan Bodrum'da hasara yol açmadığını anlatan Prof. Dr. Ali Koçyiğit "Eğer bu depremin merkezi deniz değil de Bodrum'da, karada olsaydı hasar çok büyük olurdu. Bodrum'da everin iki katlı olması nedeniyle hasar veya tehlike olmadığı söyleniyor. Bu doğru değil. Bina hasarının kat yüksekliği ile değil, binanın oturduğu zeminin sağlamlığı ile ilgisi vardır. Deprem merkezine yakın yerlerde genellikle az katlı, uzak yerlerde ise çok katlı binalar daha çok zarar görür. Bu bir fizik kuralıdır" dedi.
"SAĞLAM ZEMİN YA DA GEVŞEK ZEMİN ÖNEMLİ"
Depremlere karşı bin güvenliği için "Bir kere binanız fayın üzerinde olmayacak, ikincisi sağlam zemine oturacak. Buna rağmen eğer deprem uzun sürerse bina ne kadar sağlam olursa olsun, uzun süre sallandığında mutlaka hasar görür" diyen Prof. Dr. Ali Koçyiğit depremin hızının saniyede 7 km.'yi bulduğunu ifade etti.
Depremlerin açıklanan büyüklükleri hakkında farklı veriler yansıdığına dikkat çeken Prof. Ali Koçyiğit "Bu, deprem ölçüm istasyonlarının deprem merkezine ne kadar uzak olduğu ve ne kadar hassas cihazlarla çalıştıklarıyla ilgilidir. Ayrıca bizim için can güvenliği bakımından depremin büyüklüğü çok önemli değil, bir kez daha belirtmek gerekirse asıl önemlisi, binan oturduğu zeminin durumudur. Binamız sağlam zemine mi oturuyor, yoksa gevşek zemin üzerinde mi, bu önemli" dedi.
"GEVŞEK ZEMİN DEPREMLERDE ÇOK TEHLİKELİDİR"
Bölgede meydana gelen depremler içinde asıl büyük depremin İstanköy - Karaada arasında 21 Temmuz'da meydana gelen 6.7 büyüklüğündeki depremin deniz içindeki faydan kaynaklandığını hatırlatan Prof. Ali Koçyiğit "Bu deprem de aslında bölgede 1493 yılında meydana gelen büyük depremin bir sonucu olarak oluştu. Buradaki fay hattı, Kos'a doğru eğimli bir fay. Fakat, depremler 26 Temmuz'dan sonra doğuya ve kuzeye doğru göç etti. Bir fay üzerinde birikmiş olan enerji, eğer bir deprem üretecek kadar birikmemiş ise yakındaki bir başka faya akabilir. Bu nedenle 8 Ağustos'ta Bodrum'un doğusundaki Pınarlıbelen'de deprem oldu. Fakat o gün, asıl deprem Bodrum'un Yalıçiftlik bölgesinde oldu. Pınarlıbelen diye açıklanan fakat asıl Yılıçiftlik'te olan deprem 5.2 veya 5.3 büyüklüğünde bir depremdir. O depremde zeminde sıvılaşma da yaşandı. Yani gevşek zemin sarsıntı ile birlikte dip suyunu içine alarak sıvılaşır. Üzerindeki binalar da sıvılaşan zemine gömülür. Bu nedenle gevşek zemin depremlerde çok tehlikelidir.
"SONUÇLARI ÇOK AĞIR OLABİLİR"
Bazen halkta panik olmaması için depremin büyüklüğünün farklı açıklanabildiğini ileri süren ve "14 Temmuz'da, saat 05.45'te meydana gelen depremi önce 4.7 olarak verdiler. Bu doğru. Bu bir gün önceki depremin artçısı. Bir önceki 4.7 olursa artçı nasıl 5.1 olur? Burada bir yanlışlık var" diyen Prof. Ali Koçyiğit sözlerine şöyle devam etti: "Burada Mumcular, Beyciler'den Milas - Bodrum Havalimanı'na kadar uzanan faya enerji kayması oldu. Aslında Mumcular'dan göç edecek enerjinin kayacağı fay Gökçeler - Ören fayı. Fakan bunun olmasını asla istemem. Çünkü büyük bir faydır ve büyük faydan daha büyük depremler çıkar. Sonuçları çok ağır olabilir. Aynı zamanda, eğer Ekinambarı Ovasının batısında denizden Gökçeler'e doğru uzanan Güllük - Gökçeler fayına Mumcular'dan enerji kayması da tehlikeli olur. Eğer Mumcular'daki faydan Güllük - Gökçeler fayına enerji kayması olursa, Ekinambarı Ovası gevşek zeminli olduğu için buradaki köyler için çok tehlikeli olabilir"
"ÖREN'İN TAŞINMASI GEREKİYOR"
Mumcular ve Yalıçiftlik faylarından Ören faylarına doğru enerji kaymasının da çok tehlikeli sonuçlara yol açabileceğini belirten Prof. Ali Koçyiğit, "Ören, Kocaçay'ın taşıdığı alüvyonlarla oluşmuş bir ova. Burada 60 metre kadar bir alüvyon birikimi var. Çok gevşek bir zemin. Üstelik iki fay hattı da burada kesişiyor. Yakında başka faylar da var. Bu nedenle çok tehlikeli bir yer. Ören'in en kısa sürede sağlam zeminli bir yere taşınması gerekiyor. Hem de vakit geçirmeden!" dedi. Ören'de, iki fay hattının kesiştiği yere çok yakın bir mesafede 300 metrelik bacasıyla birlikte Kemerköy (Gökova) Termik Santrali'nin bulunduğunu belirtmemiz üzerine Prof. Ali Koçyiğit "Biz zamanında ne yapılması, ne yapılmaması gerektiğini söyledik. Yıllar önce söylediklerimize kulak verilmedi ve o santral yapıldı" diye konuştu.
"HİÇ VAKİT KAYBETMEDEN ÇALIŞMA BAŞLATILMALIDIR"
Bugün, yarın deprem olur mu, olursa nerede olur, ne kadar yıkıma neden olur şeklinde günlük düşünmemek gerektiğini de sözlerine ekleyen Prof. Ali Koçyiğit, asıl "Türkiye'nin deprem stratejisi ve eylem planı ne olmalı" diye düşünmek gerektiğini ifade etti. Koçyiğit sözlerini şöyle tamamladı:
“Günlük düşünmemek gerekir. Öncelikle bina yapmak için doğru yer seçmek gerekir. Şehir kurarken doğru yer seçmek çok önemlidir. Şehirlerin mutlaka deprem analiz haritalarının yapılması gerekir. Şehirlerin sismik inceleme ile deprem tehlikesi haritasının belirlemesi yapılmalıdır. Şehirlerde mikro bölgeleme sistemi ile zemin sağlamlığı incelenmelidir. Bunun için de hiç vakit kaybetmeden şehirlerde çalışma başlatılmalıdır. Bu işin sorumlusu illerde Valiler ve belediyelerdir.”
Prof. Ali Koçyiğit, gelecek ay depremler konusunda kamuoyunu bilgilendirmek üzere Milas'ta bir konferans verecek.
İHA
Copyright © MYNET A.Ş. Telif Hakları MYNET A.Ş.'ye Aittir.