Yirmili yaşlarımın bir kısmını "Kafa kız" olarak geçirdim. Karizmatik olduğumu veya diğer insanların beni karizmatik bulduğunu söylemiyorum, yalnızca kendimi bir kadın kalıbına sokmaya çabaladığımı söylemeye çalışıyorum. Bana ya da hayatımdaki diğer kadınlara karşı yıkıcı etkilerini düşünmeksizin, çıkarlarıma en uygun olduğunu düşündüğüm şekilde hareket ettim. Feminizmi kötüledim. Kendimi diğer kadınlarla sürekli rekabet halinde hissettim. Utanıyorum ama özellikle erkeklerleyken onları eleştirip eğleniyordum.
Hepimiz "Kafa Kız" ı tanıyoruz, kadınlarla erkeklerden daha iyi geçindiğini anlatırken sivriliyor. Kendini "çocuklardan biri" olarak görüyor, "dramadan" kaçınıyor ancak diğer kadınları bireysel ve cinsiyet olarak aşağılayan erkeklere katılmakta bir sakınca görmüyor. Bir kadına şiddet konusu mu açıldı, bazı kadınların hak ettiklerini ilk o dile getirir. Kafa Kız "anlar". Hayatındaki erkeklerin cinsiyetçi şakalarından rahatsız olmaz. "Kasıntı" değildir. Kendisine "Feminist" denmesi yerine ölmeyi tercih eder. Futbol / oyun / rakı /sakatat ilgi alanlarıdır. Ben her zaman sporu severdim, şimdi de Kafa Kız olmanın baskısı altında olan spor medyasında çalışıyorum.
Spor sektöründe kadınların çekici olması, ancak talepkâr olmaması; açık sözlü olması, ancak politikleşmemesi; bilgili olması ama erkeklere tehdit olmaması beklenir. Spor medyası ortamı bu Kafa Kız halini özümsemeye çalışan kadınlarla dolup taşıyor. Bazıları kariyerleri için Kafa Kız olurken bazıları basitçe hayatta kalabilmek için bu rolü üstleniyor. Her durumda Kafa Kız spor medyasında diğer her kadın modelinden daha fazla kabul görür. Eşitlik ve feminizm hakkında açıkça konuşan kadınları halka sevdirmek daha zordur (sektörden bir adam bana "Kimse televizyonda vır vır duymak istemiyor" dedi). Bir kadın, erkek meslektaşlarına cinsiyetçi şakaların, kadınların nesneleştirilmesinin uygun olmadığını söylediğinde, bunun nasıl bir tepki alacağını hayal etmek zor değildir.
Kanadalı kadın hakları savunucusu Julie S. Lalonde, "Kadınlar diğer kadınlarla rekabet ederek sosyalleşiyor ve çoğumuz bunu hayatımız boyunca devam ettiriyoruz" diye belirtiyor. "Kendimizi diğer kadınlardan uzak tutarsak ve erkeklerle saf tutarsak, hem diğer kadınlar yerine bizi seçeceklerini, hem de arkadaşlarına duydukları saygıyı size duyacaklarını düşünüyoruz. Bu, 'iktidara yakınlık' olarak bilinen bir olgudur: kendinizi iktidardaki kişi veya grupla aynı safa almanın, sözü edilen güce erişmenizi sağlayacağı fikridir."
Yazar ve aktivist Yasmin Nair, Kafa Kız'ın bazı kadınların geçtiği bir aşamadan ziyade toplumumuzun bir ürünü olduğunu söylüyor. "Kadınların kadınlara zarar verecek erkeklerle saf tutmasının sadece psikolojik nedenlerle olduğunu düşünmüyorum. Ataerkilliğin en sinsi biçimde işleyişi bu: doğrudan veya dolaylı olarak, kadınları kendilerini onların hamisi olarak konumlandırmış erkeklerin çıkarı doğrultusunda birbirlerine karşı kışkırtarak."dedi.
Yazar Jessica Luther bir keresinde, cinsiyetiniz ne olursa olsun, toplumumuzda cinsiyet ayrımcılığı için birçok ödül olduğunu söylemişti. Bu Kafa Kız dönemimde kesinlikle doğruydu (ya da en azından ben böyle hissediyordum). Geriye dönüp baktığım zaman, erkeklerle rahatça takılarak ve kadınların tarafından bilgi sızdırarak, bilinçsizce kendim için özel bir durum yaratmaya çalışıyordum: kadınların çevremdeki erkeklerden gördüğü tavırdan kurtulmaya çalışıyordum.
"Bizim çocuklardan biri" olmanın kötü yanı erkekler sizin yanınızda diğer kadınlardan bahsederken laflarını sakınmazlar. Kadın bedeninin öyle kötücül bir şekilde eleştirildiğini ve parçalandığını duydum ki kendimle ilgili görüşlerim de etkilendi. Bir keresinde muhtemelen hukuk fakültesini bitirene kadar modellik yapabilecek bir kızı konuşan bir grubun yanındaydım. Kız hakkında her şeyi tartıştılar, çenesindeki yara izinden kusursuz gözüken bacaklarındaki olası selülite kadar. Muhabbet sona erdiğinde bu güzel, zeki ve esprili kadını bir cinsel nesneye dönüştürmüşlerdi. Hiçbir şey demedim.
Kendi "Kafa Kız" dönemimle gurur duymasam da durumu gençliğime, feminizmi bilmeyişime verip kendimi rahatlatabilirim. Bu benim için bir dönemdi, yaşandı ve bitti.
Eninde sonunda kendimi kendi karakterimle kıstırılmış buldum. Bir gün "erkektir, yapar" dediğim şeyin iş yerinde hergün karşılaştığım ve ilerlememi engelleyen cinsiyetçi tutumla aynı şey olduğunu farkettim. Yıllarca uygunsuz şakaların geçip gitmesine izin verdikten sonra ilk itirazımda Kafa Kız kişiliğimin bana ek kredi getirmediğini fark ettim. Erkeklerin tarafında diğer kadınları eleştirmem beni sokaktaki diğer bir kadından daha ciddiye almalarını sağlamamıştı. Sonunda Kafa Kız olmak bana bir şey kazandırmadı.
Şimdi, Kafa Kız evremin üstünden 15 yıl geçtikten sonra, kendimi feminizmin ve eşitliğin güçlü bir savunucusu olarak görüyorum. Twitter'da ne zaman yirmilerinde birinin ataerki adına feminizmi kötülediğini görsem benim görüşlerimi sonraki kuşağa taşıyacak bir platformun olmayışına şükrediyorum. Kendi geçmişime rağmen bu içselleştirilmiş kadın düşmanlığının köklerinin bazı genç kadınlarda çok derinlere indiğinden ve o kadınların hiçbir zaman bundan kurtulamayacaklarından endişeleniyorum.
Lalonde ise her yaştan Kafa Kız'a ulaşmak konusunda daha iyimser. "Cinsiyetçilik, ırkçılık, homofobi ve benzerlerinin sistemik olduğunu göstermenin kişilerin doğru yolu bulmasına yardımcı olabileceğinden umutluyum. Tila Tequila'nın gururlu bir Neo-nazi olmasından, kadınların (Trump için) "beni taciz edebilir" diye bağırmasına kadar bu tavırla mücadelenin en iyi yolunun sosyal adalet hareketlerinin bir grup azınlığı kurban ve tüm beyaz erkekleri düşman olarak göstermek olmadığını anlatmak olduğunu düşünüyorum. Bunun yerine sistemin şikeli olduğunu anlatmalı. Konu bireylerle ilgili değil, sistemle ilgili."