Aslında bütün hikaye 40 yıl önce bir bisküvi fabrikasında çalışan kocasının işten çıkarılmasıyla başlıyor. İşte 57 yaşındaki Şerif Hanım Kızık'ın hikayesinin kırılma noktası orası.
Şerif Hanım, eşi fabrika işçisiyken kendi de evde terzilik yapıyordu. Fakat eşinin işten atılmasından sonra maddi zorluğa giren Şerif Hanım, eşiyle çok da iyi bildikleri bir iş olan gofretçiliğe girmek istediler. Ama sermayeleri yoktu ve işler gittikçe kötüleşiyordu onlar için.
Tek sermayeleri vardı, o da Şerif Hanım'ın kolundaki bir bilezik...
Bilezik onların geleceğinin anahtarı oldu fakat o zamanlar farkında değillerdi.
Şerif Hanım, bileziğini eski makinaları alabilmek için peşinat olarak kullandı. Ve bu sayede de derme çatma bir gofret atölyesi kurabildiler. Başta onlara yetecek kadar kazansalar yeter düşüncesindeydiler fakat işler gittikçe açıldı.
İşin başlarındaki sıkıntıları geriye dönüp düşününce insan şaşıp kalıyor. Maddi yetersizliklerden un taşıyacak kamyon bulamadıkları için Şerif Hanım, unları motosiklet ile taşımaya başladı.
Tabii dertler bununla bitmiyordu. Çalışan bir kadın olduğu için toplum tarafından sürekli sınava tabii tutuluyordu. Ama o her zaman direndi. Hatta bir gün başına gelen olayı şöyle anlatıyor:
''Eşimin olmadığı bir gün unumuz bitti. Üretim için un gerekiyor. Karaman’daki un fabrikasını telefonla arayarak unumun bittiğini söyledim. “Bize un verin. Akşamüzeri ödemenizi yapacağız” dedim. Telefonda görüştüğüm un fabrikasının muhasebe müdürü bana “Kadın git başımdan. Senin kocan yok mu? Ben kadınlardan hoşlanmam” diyerek telefonu yüzüme kapattı. Çok üzüldüm, ağladım ve yeniden arayarak telefona çıkan kişiye muhasebe müdürü ile görüşmek istediğimi söyledim. Bayan sekreter “TAÇ” kelimesini söyleyince, muhasebe müdürü telefonu aldı ve “Kadın senin başka işin yok mu? Bela mısın? Şeytan mısın? Sabah sabah” diyerek yeniden azarladı. Bu adamın karısı, kızı, kız kardeşi olmayabilir ama nihayetinde sonuçta onu da doğuran, büyüten bir annesi var. Ben de bu kullandığı kelimeler sonrasında ona telefonda “Beyefendi sizin okuma yazmanız var mı?” sorusunu sordum. O da bana “Kadın beni dellendirme. Okumam yazmam olmasa nasıl müdür olacağım” dedi. Ben de ona TAÇ’ın kartını açın ve sol üst köşede yazan ŞERİF HANIM KIZIK ismine bakın. Eşimin adı yazmıyor. Siz isteseniz de istemeseniz de benimle muhatap olmak zorundasınız” dedim ve telefonu kapadım. Daha sonra fabrika müdürünü arayarak “Müdürüm sizin fabrikanızdan un alabilmek için yedek koca mı bulunduracağım? Yoksa cinsiyet mi değiştireceğim?” serzenişinde bulundum. Müdür Bey’de bana “O nasıl söz Şerife Hanım” dedi. Ben de “Nasıl söz olduğunu muhasebe müdürünüze sorun” dedim. Muhasebe müdürü ile görüşüp beni aradı ve beni üzen bu durum için benden özür diledi. O fabrikaya ilk ayak basan bayan benmişim. Muhasebe müdürü ondan tepki göstermiş. Tutucu ortamı olan bir işyeri idi. Ben bu olay sonrasında bir daha oradan un almadım.''
Şerif Hanım, bütün bu zorluklara göğüs gerdi ve başarı da peşinden gelmeyi başardı. Çocukluğundan beri bisküvi fabrikasında çalışmak istemişti ama boyu kısa diye işe alınmamıştı.
Tam 40 yıl önce fabrikasını kuran Şerif Hanım, bugün tam tamına 7 bin metrekarelik bir fabrikaya sahip. O artık bir kadın patron ve kadın işçileriyle de bir arada oldukça mutlu. TAÇ gofretlerini o günden bugüne taşıyan Şerif Hanım, iş hayatına başladığında 7 aylık da hamileydi. Ama onu hiçbir şey yıldırmadı.
Hikayesi tüm kadınlara ilham veren Şerif Hanım, gençlere ve kadınlara çok güzel tavsiyelerde de bulunuyor:
''Ben işçilerimin patronu değil, ablaları, anneleri, dert ortaklarıyım. Tezgahta yan yana gelip, çalışmaktan gocunmam. Sadece ayın başında paralarını ödeyen bir patron olmadım hiçbir zaman. Tavsiyelerde bulunur, tecrübelerimi paylaşırım. Onlar bize emanet, ailelerinden çok burada vakit geçiriyorlar. Kadın olsun, erkek olsun herkesin özgüveni olması lazım. 5 erkek kardeşim vardı, babam motosikletini tek bana verirdi. Bir iş oldu mu bana söylerdi. Yapabileceğime inanırdım. Yapardım da. Ailelere tavsiyem; çocuklarını öz güvenle yetiştirsinler. Onlara güvensinler. Gençler yapabileceklerine inansınlar. Bir şey düşünüyorlarsa başlasınlar. Başlamak bitirmenin yarısıdır. Yılmasınlar. Kendilerini ezdirmesinler. Yalan söylemesinler. Dürüstlükten ayrılmasınlar. Mutlaka başarırlar."
Kadın isterse başarır, tek bilezikle, karnında çocuğuyla, Anadolu'nun ücra bir köşesinde bile olsa başarır....